Maive Siyah 15+ Kısa Özet. Mai ve Siyah -eski harfli ilk baskısı da göz önüne bulundurularak - Halit Ziya tarafından bizzat sadeleştirilen baskısı üzerinden günümüz Türkçesine aktarılmıştır.
Maive Siyah Kısa Özet. Ahmet Cemil, Mülkiye Mektebi’ni bitireceği sırada babasını kaybeder ve bunun üzerine ailesinin geçimini sağlamak için bir taraftan roman çevirileri yapıp bir taraftan da akşamları özel dersler vererek çalışmaya başlar. Edebiyata bir hayli meraklı olan ve edebiyat dünyasına büyük bir yenilik
Batılılaşmanın etkilerinin görüldüğü dönemin eserleri arasında yer alan Mai ve Siyah adlı eserin Türk Edebiyatındaki yeri şüphesiz çok önemlidir. İlk modern roman olarak kabul edilen bu eserin yazarı Halit Ziya Uşaklıgil’dir. Romanda Uşaklıgil yaşanılan dönemin psikolojisini çok iyi bir şekilde yansıtmıştır.
MAİ VE SİYAH KİTABININ YAZILI SINAV TEST SORULARI VE CEVAP ANAHTARI mai ve siyah roman soruları,mai ve siyah eser soruları,mai ve siyah testi ve cevapları,mai ve siyah kitabını online çöz,mavi ve siyah değerlendirme testi MAİ VE SİYAH KİTAP BİLGİSİ Ağır ve anlaşılması güç bir dili olan “Mai ve Siyah” tatlı hayallerle acı gerçeklerin sergilendiği bir
Maive Siyah’ta belirtilen özellikler ustaca kullanılmıştır. Roman ve hikaye tekniğindeki aksaklıklar bu dönemde ortadan kalkmış, yazarlar anlattıkları olayda aradan çekilmişlerdir. Servet-i Fünun edebiyatının roman ve hikayede en güçlü ismi Halit Ziya’dır. Türk nesrinin gelişmesinde önemli etkide bulunmuştur.
MAİVE SİYAH VE GENÇ WERTHER’İN ACILARI ROMANLARI ÜZERİNE KARŞILAŞTIRMALI BİR İNCELEME Hacer GÜLŞEN* ÖZET Roman türü, okur tarafından en beğenilen türlerden biri olmuştur. Bazı romanlar toplum üzerinde derin tesirler bırakır. Bu romanlar bir neslin romanı olarak da adlandırılabilir. Öyle ki, roman
a0CRfSP. KİTABIN ADI MAİ ve SİYAH KİTABIN YAZARI HALİD ZİYA UŞAKLIGİL KİTAP HAKKINDA BİLGİ Mai ve Siyah, Batı roman tekniklerine uygun ilk modern Türk romanıdır. Yapıtta roman kahramanı Ahmet Cemil’in kişiliğinde Servet-i Fünun dönemi sanat edebiyat ve basın hayatında yok olup giden sanatçılar anlatılmaktadır. Roman, Servet-i Fünun dergisinde tefrika edilmiştir. Mai ve Siyah, roman tekniği bakımdan Tanzimat dönemi romanlarına göre ileri bir düzeydedir. Başarılı çevre betimlemeleri, psikolojik çözümlemeleri ile dikkat çekicidir. Romanın dili dönemin okurlarına ağır gelmiştir; bu yüzden sonraki baskılarında yazarı tarafından sadeleştirilmiştir. KİTABIN KONUSU Hayalleri olan bir gencin lise son sınıfta babasını kaybetmesiyle hayallerinin yıkılışı ve beraberindeki hayat mücadelesi. Ahmet Cemil, babasının ölümünden sonra, binbir güçlükle okulu bitirir. Kız kardeşine ve annesine bakmak için çalışmak zorunda kalır. Bunun için elinden fazla birşey de gelmemektedir. Çünkü yabancı dil bilmekten başka bildiği birşey yoktur. Ona kalsa, bütün çalışmalarını şiir üzerinde toplamayı; edebiyatımıza bir başka yön vermeyi ister. Ancak hayat mücadelesi onu çok genç yaşta karşılar. Ali Şekip, Hüseyin Nazmi gibi arkadaşlarıyla başlıca tartışma konusu edebiyattır. Raci gibi kendisini kıskanan, arkasından dedikodular yapan birine rağmen şiirde birşeyler yapacağına inanır. Ahmet Cemil, sarı, uzun saçlı, mavi gözlü, kalem parmaklı bir gençtir. Bir yandan, Ahmet Cemil, Hüseyin Nazmi’nin kızkardeşi Lamia’yı sever. Tek kaygısı onunla evlenmek, ona layık bir yuva kurabilmektir. Okulu bitirdikten sonra, zavallı genç çok sıkıntılı günler geçirir. Evlerine ders vermeye gittiği öğrencilerin şımarıklıklarına katlanmak zorunda kalır. Böylelerinden para kabul etmeğe mecbur kalmak ona pek ağır gelir. Başka çare de yoktur. Pek dayanamaz hale gelince, bu sefer kitapçılara polis romanları tercüme etmeye kalkar. O çağlarda pek sayılı olan bu kitapçılar da onun derisini yüzerler. Geceler boyu göz nuru dökerek yaptığı anlamsız tercümelere hiç denecek kadar az para verirler. Ne öyle eserleri tercüme etmek ister, ne de parasını üzüle üzüle almaya razı olur. Ahmet Cemil, günün birinde “Mirat-ı Şuun” adlı gazetede çalışmaya başlar. Hayatı az çok düzene girer. Hatta, gazete sahibinin oğlu Vehbi Efendi, Ahmet Cemil’in kız kardeşi İkbal’le evlenir. O zaman Süleymaniye’de eski bir evde oturan Ahmet Cemil, kız kardeşini mutlu görmek hevesiyle güzel bir düğün yapar. Ama bu evlilik başarılı olmaz. Vehbi Efendi çok kaba, durmadan içen , küstah bir kimsedir. Ahmet Cemil bu adiliklere dayanamaz . Dokunmaya kıyamadığı biricik kız kardeşinin hırpalanmasına, hatta dövülmesine razı olmaz. Bir gece Vehbi, İkbal’i çok hırpalar, durumunu düşünmeden öyle bir tekme atar ki zavallı kadın çocuğunu düşürür. Ahmet Cemil, çıldırmış bir halde, arkadaşı Ali Şekip’in dükkanına kendini atar. Ali Şekip’e anasınden aldığı küpeleri, yüzükleri emniyet sandığına rehin etmekte kendisine yardım için gitmiştir. Kız kardeşini ölümden kurtarmak için çabalar. Hiçbir önlem zavallı İkbal’i ölümün pençesinden kurtaramaz. Hüseyin Nazmi, uzakça bir görevle dış işlerine tayin edilmiştir. Ahmet Cemil, bir gün onu ziyarete gider. Bir aya kadar memleketten ayrılacak olan Hüseyin Nazmi, sevineceğini sanarak Ahmet Cemil’e başka bir haber daha verir. Lamia’yı evlendiriyorlardır. O zaman Ahmet Cemil Lamia’ya ait tek tük hatıra kırıntılarını bir daha yaşar. Bunlar, Lamia’nın çocukluğu ile ilgilidir. Zihninde, kızı, ailesinin ısrarıyla evlenmeyi kabul etmiştir diye an sevgisini itiraf etmeyi düşünür. Ama yoksulluğu, işşizliği aklına gelince bir yuva kuramayacağını kabullenir. Bundan da vazgeçer. Önce kardeşi, sonra Lamia… Geriye ne kalmıştır? Eseri mi? Genç adam, bütün ömrürünü koyduğu şiirlerini bir an bile duraklamadan ocağa atıp yakar. O eserin bir anlamı kalmamıştır artık. Madem ki Hüseyin Nazmi gidiyor, o da gidecektir. Bir gün Taksim bahçesinde oturuken ileriye ait tasarladıklarını hatırlar. Şimdi o da Anadolu’da bir görev alıp gidecektir işte. Kendisine kırgınlıktan başka birşey sağlamayan bu İstanbul’dan kaçacaktır. Kararını yerine getirir. Dertli anasını alarak bir vapura biner. Gece karanlığında, son defa İstanbulu, Cihangiri seyreder. Deniz karanlık, gece karanlıktır. Vaktiyle Tepe başında, gece, gözlerine bir elmas yağmuru gibi görünen ışıklar sanki sönmüştü. Şimdi her taraf simsiyahtır. KİTABIN ANAFİKRİ Mai ve Siyah Halid Ziya Uşaklıgil Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili Oleh
KİTABIN ADI MAİ ve SİYAH KİTABIN YAZARI HALİD ZİYA UŞAKLIGİL YAYINEVİ İNKILAP VE AKA KİTABEVLERİ BASIM YILI 1980 KONUSU ÖZETİ ANAFİKRİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ HAZIRLAYANIN İMZASI ADI SOYADI FUAT OĞUZCAN APOLET NUMARASI 1114 KISMI 3 TARİH TÜRK DİLİ VE KOMPOZİSYON-1 DERSİ KİTABIN ADI MAİ ve SİYAH KİTABIN YAZARI HALİD ZİYA UŞAKLIGİL YAYINEVİ İNKILAP VE AKA KİTABEVLERİ BASIMYILI 1980 KONUSUHayalleri olan bir gencin lise son sınıfta babasını kaybetmesiyle hayallerinin yıkılışı ve beraberindeki hayat mücadelesi. ÖZETİ Ahmet Cemil,babasının ölümünden sonra,binbir güçlükle okulu bitirir ve kız kardeşini ve annesini beslemek için çalışmak zorunda için elinden fazla birşey de yabancı dil bilmekten başka bildiği birşey kalsa,bütün çalışmalarını şiir üzerinde toplamayı;edebiyatımıza bir başka yön vermeyi ister. Ancak hayat mücadelesi onu çok genç yaşta karşılar. Ali Şekip ,Hüseyin Nazmi gibi arkadaşlarıyla başlıca tartışma konusu budur zaten. Raci gibi kendisini kıskanan,arkasından dedikodular yaratan birine rağmen şiirde birşeyler yapacağına inanır . Bir yandan , Ahmet Cemil ,bu sarı , uzun saçlı, mavi gözlü ,kalem parmaklı genç, Hüseyin Nazmi’nin kızkardeşi Lamia’yı kaygısı onunla evlenmek,ona layık bir yuva bu mümkün olabilir mi? Olabilecek mi? Hep bunu hayal eder. Okulu bitirdikten sonra ,zavallı genç çok sıkıntılı günler gittiğin öğrencilerin şımarıklıklarına katlanmak zorunda kazanır ama, neler pahasına! Böylelerinden para kabul etmeğe mecbur kalmak ona pek ağır gelir . Başka çare de yoktur. Pek dayanamaz hale gelince , bu sefer kitapçılara polis romanları tercüme etmeye kalkar. O çağlarda pek sayılı olan bu kitapçılar da onun derisini boyu göz nuru dökerek yaptığı anlamsız tercümelere hiç denecek kadar az para verirler. Ne öyle eserleri tercüme etmek ister , ne de parasını üzüle üzüle almaya razı olur. Ahmet Cemil, günün birinde “Mirat-I Şuun” adlı gazetede çalışmaya başlar. Hayatı az çok düzene girer. Hatta ,gazete sahibinin oğlu Vehbi Efendi, Ahmet Cemil’in kız kardeşi İkbal’le evlenir. O zaman Süleymaniye’de eski bir evde oturan Ahmet Cemil, kız kardeşini mutlu görmek hevesiyle güzel bir düğün yapar. Ama bu evlilik, o zamanın evlenme şartları yüzünden başarılı olmaz. Evlenenler daha önce birbirlerini tanımadıkları için bağdaşamazlar. Vehbi Efendi çok kaba, durmadan içen , küstah bir kimsedir. Öyle alçak bir heriftir ki, karısı hamile olduğu sıralarda beslemelerini okşayarak onlarla gönül eğlendirir. Ahmet Cemil bu adiliklere dayanamaz .Gülle dokunmaya kıyamadığı biricik kız kardeşinin hırpalanmasına, hatta dövülmesine razı olmaz. Bir gece, Vehbi, İkbal’I öyle hırpalar, durumunu düşünmeden öyle bir tekme atar ki zavallı kadın çocuğunu düşürür. Ahmet Cemil, çıldırmış bir halde, arkadaşı Ali Şekip’in dükkanına kendini atar. Ali Şekip’e anasınden aldığı küpeleri, yüzükleri emniyet sandığına rehin etmekte kendisine yardım için gitmiştir. Kız kardeşini ölümden kurtarmak önlem zavallı İkbal’i ölümün pençesinden kurtaramaz. Hüseyin Nazmi, uzakça bir görevle dış işlerine tayin edilmiştir. Memmundur. Ahmet Cemil, bir gün onu ziyarete gider. Bir aya kadar memleketten ayrılacak olan Hüseyin Nazmi, sevineceğini sanarak Ahmet Cemil’e başka bir haber daha verir. Lamia’yı zaman Ahmet Cemil Lamia’ya ait tek tük hatıra kırıntılarını bir daha yaşar. Bunlar, Lamia’nın çocukluğu ile ilgilidir. Zihninde, kızı, ailesinin ısrarıyla evlenmeyi kabul etmiştir diye an sevgisini itiraf etmeyi yoksulluğu, işşizliği aklına gelince bir yuva kuramayacağını kabullenir. Bundan da vazgeçer. Önce kardeşi, sonra Lamia… Geriye ne kalmıştır?Eseri mi?Genç adam,bütün ömrürünü koyduğu şiirlerini bir an bile duraklamadan ocağa atıp yakar. Yaşamı gözlerinde yaşlar,ağzında acı bir lezzetle seyreder. O esrin bir anlamı kalmamıştır artık. Madem ki Hüseyin Nazmi gidiyor, o da gidecektir. Bir gün Taksim bahçesinde oturuken ileriye ait tasarlarını, tasarladıklarını hatırlar. Şimdi o da Anadolu’da bir görev alıp gidecektir işte. Kendisine kırgınlıktan başka birşey sağlamayan bu İstanbul’dan kaçacaktır. Kararını yerine getirir. Dertli anasını alarak bir vapura biner. Gece karanlığında, son defa İstanbulu, Cihangiri seyreder. Deniz karanlık, gece karanlıktır. Vaktiyle Tepe başında, gece, gözlerine bir elmas yağmuru gibi görünen ışıklar sanki sönmüştü. Şimdi her taraf simsiyahtı. Oda,güneşten, hayatın biçareliğiyle alay eden ışıktan kaçarak,sonsuz bir yoklukta mutlu ve rahat, yuvarlanıp gidecektir. ANAFİKRİİnsan hayatta karşısına çıkan zorluklara karşı mücadele etmeli,hayallerle gerçekleri birbirine karıştırmamalıdır. OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRMESİ AHMET CEMİL Başarılı bir lise hayatı sürerken,son sınıfta babasını kaybeder ve hayat mücadelesine çok erken şiire başka bir yön vermek iken babasının ölümü herşeyi alt üst olan bir ardından kızkardeşi İkbal’in ölümü,son olarak da yakın dostu olan Hüseyin Nazmi’nin kızkardeşi Lamia’nın evlenmesiyle tüm hayalleri yıkılır. HÜSEYİN NAZMİAhmet Cemil’in en yakın da Ahmet Cemil gibi şiire ağabeyidir. İKBALAhmet Cemil’in babasının ölümünden sonra annesine ve ağabeyine bağlılığı artmıştır. LAMİAHüseyin Nazmi’nin ve alımlı bir genç cemil’in kendisine olan aşkından hebersizdir. HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER Eser,dili ağır olduğu için pek anlaşılmamakta,devamlı dipnotlara bakma ihtiyacı rağmen olayların anlatılışı akıcı bir dille ifade şartlarının zor olduğu bir dönemde yazılan eser,insanın maddi durumunun hayatını nasıl etkilediği açık bir şekilde ortaya konmuştur. YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ İstanbul’da başladıgı öğrenimini İzmir’de tamamladı. Öğretmenlik yaptı,çeşitli memurluklarda bulundu. Edebiyat hayatına 1884’te atıldı..Geniş bir kültüre ve bilgiye Fünun edebiyatının nesir alanında en güçlü kalemi edebiyatının en büyük romancısı olarak kabul konularda çoğunlukla aydınlar arasından şeçtiği halde, hikayelerinde daha çok halkın yaşayışını konu olarak seçmiştir. ROMANLARI OYUNLARI -NEMİDE -KABUS -BİR ÖLÜNÜN DEFTERİ -FÜRUZAN -SEFİLE -FARE -FERDİ VE ŞÜREKASI -AŞK-I MEMNU ANILARI -KIRIK HAYATLAR -KIRK YIL HİKAYELERİ -SARAY VE ÖTESİ -BİR YAZIN TARİHİ -BİR ACI HİKAYE -SOLGUN DEMET -SEPETTE BULUNMUŞ SANAT VE EDEBİYAT -HEPSİNDEN ACI ÜZERİNE -AŞKA DAİR -SANATA DAİR -ONU BEKLERKEN -İHTİYAR DOST KADIN PENÇESİ
Servet-i Fünun dönemindeki sosyal hayata ayna olan Mai ve Siyah romanının incelemesi. Aile bireylerinin dayanağı olan babalarının vefat etmesiyle geçim sorumlulukları Ahmed Cemil'in omuzlarına yıkılır. İş bulma sıkıntısını ve Ahmed Cemil’in verdiği yaşam mücadelesini anlatan muazzam bir Türk romanıdır Mai ve Siyah. Ahmed Cemil karakteri Servet-i Fünun dönemi şair ve yazarların çektiği geçim ve iş ortamı sıkıntılarını yaşayan bir karakterdir. Bu nedenle Servet-i Fünun dönemindeki sosyal hayata ayna olmaktadır. Hayatının iyilikten kötülüğe gidişini, insan umutlarının nasıl karardığını ustalıkla kaleme alan bir Halit Ziya Uşaklıgil romanıdır. Halid Ziya Uşaklıgil Kimdir? Halid Ziya Uşaklıgil, çoğunlukla Aşk-ı Memnu romanı ile bilinen, Servet-i Fünun edebiyatının en önemli nesir yazarlarındandır. Halid Ziya, 1865 senesinde İstanbul’da hayata başlamıştır. İstanbul’dan İzmir’e taşınmış ve burada eğitimini sürdürmüştür. Kendini, Fransızca ve İtalyancada geliştirmiştir. Türk Edebiyatı'da kendini geliştirirken Fransızca ve İtalyancadan çeviriler yapmıştır. Jean Racine’in Le Thebaide eseri, Halid Ziya’nın kitap olarak yayımlanan ilk çevirisidir. Nesir alanında oldukça ustalaşarak Türk halkına ve Türk Edebiyatı'na unutulmaz eserler kazandıran Halid Ziya, 1945 yılında Yeşilköy’de hayatını kaybetmiştir. Mai ve Siyah Romanı, Konusu ve Özeti Mir’at-ı Şuun’un imtiyaz sahibi olan Hüseyin Baha Efendi ziyafet verir. Ahmed Cemil yemek sofrasında dalgın bir şekilde sigarasını içer. Raci ve Said kendi aralarında eski şiiri savunurken Ahmed Cemil’in yeni şiiri savunan en yakın arkadaşı Hüseyin Nazmi hakkında atıp tutarlar. Ahmed Cemil suskunluğunu sona erdirerek Raci ile sakince tartışmaya başlar. Kindar ve kıskanç olan Raci bu tartışma sonrası kızarıp bozarır ve Ahmed Cemil’e daha fazla kin tutar. Ahmed Cemil’de Raci’ye karşı nefret duyar. Ahmed Cemil izin isteyerek masadan kalkar ve kalktığı anda ruhu rahatlar. İnsanlardan uzakta bir yere giderek manzarayı izlemeye başlar. Manzara ile birlikte çalınan Waldteufel’in ünlü valsi onu gevşeterek hayallere daldırır. “Bakınız, işte gözlerinin önünde gördüğü bu şeyler; başının üzerine açılan bu gökyüzünde, yazın şu sıcak gecesine özgü bir buğuyla örtülü sanılan bu mailikler içinde titriyormuş, dalgalanıyormuş gibi görünen bütün bu yıldız alayları, bunlar bir bârân-ı elmas değil mi?” Uşaklıgil, 2016 33. Mir’at-ı Şuun’a girmeden önce başından çok şeyler geçmiştir. Ahmed Cemil’in babası ailesine çok iyi bakan bir avukattır. Avukat olmasına rağmen edebiyata ilgi duymaktadır. Ahmed Cemil ile en iyi arkadaşı Hüseyin Nazmi, okulu bitirip ünlü bir edebiyatçı olmayı hayal ederler. Fakat Ahmed Cemil’in babasının vefatıyla okulu ikinci plana atarak ailesine bakmaya başlar. Hem sevdiği işi yapmak istemesi hem de ailesini geçindirmekte zorlanan Ahmed Cemil, bu sorumluklar altında ezilmeye başlar. Ama içinde hala umut ve hayali yaşamaya devam etmektedir. Kitapçılara çeviri yapar ve çok az bir para alır. Sıkıntıları bir süre devam ettikten sonra Mir’at-ı Şuun gazetesinde çalışmaya başlar. İş arkadaşı Ali Şekib sayesinde özel ders verir. Geçim sıkıntıları yavaş yavaş çözülmüştür ve Ahmed Cemil annesinin ve kız kardeşi İkbal’in mutlu olmasını gördüğünde çok mutlu olur. Ahmed Cemil, özel ders, gazetede ve okulu aynı anda sürdürdüğü için çok bitkin düşer. Eskiden kahkahanın eksik olmadığı sofraya bile oturacak hali kalmamıştır. Bir gün matbaaya bir kadın gelerek Raci’yi sorar ve günlerce eve gelmediğini söyler. Bunun üzerine Ahmed Cemil ve Şevki Efendi, Raci’yi bulmak için Beyoğlu’ndaki eğlence mekânına girer. Raci’yi orada perişan halde görürler. Mekânda çalışan sevgilisini başka erkeklerin masasında görmek Raci’yi kahreder. Ahmed Cemil ise evde bekleyen Raci’nin karısına üzülür. Bir gün Hüseyin Nazmi, Ahmed Cemil’e not göndererek onu köşküne çağırır. Ahmed Cemil ziyarete köşklerine gider ve Lamia’nın piyano çalışından etkilenir ve ona karşı duygular beslemeye başlar. Bu duyguları Lamia’ya açamaz çünkü aralarında maddi farklılıklar vardır. Kendisi bu duygulara düşmüş iken kız kardeşi İkbal’in evlenme çağı gelmiştir bunu kabullenmek istemeyen Ahmed Cemil İkbal’e soğuk davranmaya başlar. İkbal’e matbaanın müdürü Tevfik Bey’in oğlunu önerirler. Bu konu hakkında içinde huzursuzluk olur Ahmed Cemil’in ve bu evliliğin olmamasını içten içe ister. Fakat İkbal evlenmek istediğini belli eder bunun üzerine Ahmed Cemil, Vehbi Bey ile evlenmesine müsaade eder. Sofralarında başka bir insanın olmasını kaldıramayan Ahmed Cemil hep suskun durur. Kardeşinin mutsuz olduğunu fark edemez. Vehbi Bey evde içki içmeye başlar ve evin hizmetçisi olan Seher’e sarkıntılık eder. Vehbi Bey’in babası Tevfik Bey bir gece felç geçirir ve Vehbi Bey matbaa yönetimini devralır. Bu devalımdan sonra matbaada huzur kalmaz, Ali Şekib işten kovulur ve kendine kâğıt dükkânı açar. Vehbi Bey, Ahmed Cemil’i kandırarak matbaaya makine aldırmıştır ve borçları Ahmed Cemil’e kalmıştır. Tüm bu olumsuzlukların arasında Ahmed Cemil’e hayal kurduran tek bir olay vardır o da Lamia’ya olan aşkı. Bu aşk Ahmed Cemil’in bitirdiği şiir kitabının Hüseyin Nazmi’nin evinde bir yemekle okunurken Lamia’nın bu şiirleri gizlice dinlemesiyle büyür. Bu güzel olay ardından eve gidince tüm mutluluğu bozulur. Vehbi Bey’in eve çok az sıklıkla uğradığını, sürekli sarhoş olduğunu ve başka kadınlarla ilişkisi olduğunu öğrenir. Vehbi Bey çıkan bir yazı yüzünden başyazarlığı Ahmed Cemil’den alır bunun üzerine ikisi tartışır. Bir akşam İkbal ve Vehbi Bey çok büyük kavga ederler ve İkbal’e vurur. İkbal yere düşer ve Vehbi Bey evden koşarak kaçar. İkbal aldığı darbe yüzünden vefat eder. Ahmed Cemil, İkbal’in ölümü üzerine toparlamaz, eski neşesi kaybolur ve güzel yüzü solar. Hüseyin Nazmi, Ahmed Cemil’i aldığı terfi için köşküne vedalaşmaya çağırır. Köşke geldiğinde Lamia’yı görünce gözleri ışıldar ve son umut ışıkları canlanmaya başlar. Bu uzun sürmez, Lamia’ya talip çıktığını ve evleneceğini öğrenir. Bunun üzerine Ahmed Cemil’in umutlarını simgeleyen mai siyaha dönmüştür. Annesi ve Seher ile bu kötülük şehrinden uzaklaşır. “Birden, bu siyah gecenin karşısında aklına bir başka gecenin hatırası geldi. Ta hülya hayatının başlangıcında, umutlarının parlaklık zamanında Tepebaşı Bahçesi’nde Haliç’e bakarak seyrettiği mai geceyle o bârân-ı elması hatırladı. Gözlerinin önünde o mai geceyle bu siyah gece karşılaştı Mai ve siyah... Ah! Biçare, hırpalanmış, ezilmiş hayat! Mai bir geceyle siyah bir gece arasında geçen şu nasipsiz, bahtsız ömür! Bir bârân-ı elmas altında açılarak şimdi bir bârân-ı dürr-i siyahın altında gömülen o emel çiçekleri!” Uşaklıgil, 2016 314. Ahmed Cemil’in umutlarının ölmesiyle roman son bulur. Mai ve Siyah Ne Anlatıyor? Hangi Döneme Ait Halit Ziya Uşaklıgil, bu romanda Servet-i Fünun dönemi yazarlarının yaşadığı sıkıntıları anlatır. Osmanlı Devleti’nin sıkıntılarını ve kötü ilerleyişini göstermenin o dönemdeki yolu edebi eserlerdir. Halit Ziya bu yolu kullanarak bu kötü gidişatı Mai ve Siyah’da göstermiştir. Romandaki Raci eskiyi savunan şairleri temsil ederken yeniyi savunan Ahmed Cemil’dir. Bu iki karakterle dönemin eski-yeni tartışması yapılır. Mai ve Siyah’ın bize asıl anlatmak istediği hayaller, umutlar ve bunların nasıl söndüğüdür. Mai umudu anlatırken siyah bu umutların söndüğünü, yitirildiğini anlatır. Yitirilen Umutlar ve Hayaller Ahmed Cemil dönemin Servet-i Fünun yazarlarını yansıtsa da dönemin çok ötesinde bir karakterdir. Edebiyatımızda yitirilen hayaller denilince Ahmed Cemil aklımıza gelen ilk kişidir. Babasının vefatından önce gerçekleştirmek istediği hayalleri olan bir gençtir. Ama babasının vefatından sonra kırılma noktası olur. Yaşından çok büyük sorumluluk alır. Bu sorumluluk altında ezilir. Kim olsa ezilmez ki? Çağın çok ötesinde olan bu kitabın okuyucuları da Ahmed Cemil ile sıkıntıya girer ve onunla birlikte üzülür. Hayatın maviliği giderek koyulaşır. Bu mavilik kardeşinin vefatıyla siyaha döner. Artık hiç umudu kalmayan Ahmed Cemil bize ruhunu açar. Ahmed Cemil ne kadar uğraşsa da çevresindeki yaşayan kötü şahıslar ondan bu umutları tek tek söküp alırlar. Halit Ziya, bu karakter ile edebiyatta tarihe geçmiştir. Bu romanı okuyan herkes Ahmed Cemil’de kendinden parçalar bulacaktır. Tamer Erdoğan’ın “Sönen hayaller ya da Ahmed Cemil” ifadesi Ahmed Cemil karakterini en iyi yansıtan ifadelerden biridir. Mai ve Siyah Neden Okunmalı? Romanın başlangıcından itibaren betimlemeler ve benzersiz olan tamlamalar sizi ele geçirecek. Romanı elinizden düşürmek istemeyeceksiniz. Ahmed Cemil ile birlikte yaşam mücadelesi verecek, hayaller kurup umutlanacak, âşık olacaksınız. Onun ruhunun derinliklerine inerek hayal kırıklığını yaşayacaksınız. Mavi ve umutlu bir hayatın nasıl solduğuna şahit olacaksınız. Bu romanı okurken kendi duygularınıza hâkim olamayacaksınız. Ahmed Cemil ne yaşıyorsa kendi kalbinizde bu duyguları iyisiyle kötüsüyle hissedeceksiniz. En önemlisi Ahmed Cemil’de kendinizi bulacak belki de kendiniz için ağlayacaksınız. Romanı bitirip kapağını kapattığınızda onu unutamayacaksınız. Ahmed Cemil’i hep kalbinizde taşıyacağınızı umuyoruz. Keyifli okumalar.
KONUSUHayalleri olan bir gencin lise son sınıfta babasını kaybetmesiyle hayallerinin yıkılışı ve beraberindeki hayat mücadelesi. ÖZETİ Ahmet Cemil,babasının ölümünden sonra,binbir güçlükle okulu bitirir ve kız kardeşini ve annesini beslemek için çalışmak zorunda için elinden fazla birşey de yabancı dil bilmekten başka bildiği birşey kalsa,bütün çalışmalarını şiir üzerinde toplamayı;edebiyatımıza bir başka yön vermeyi ister. Ancak hayat mücadelesi onu çok genç yaşta karşılar. Ali Şekip ,Hüseyin Nazmi gibi arkadaşlarıyla başlıca tartışma konusu budur zaten. Raci gibi kendisini kıskanan,arkasından dedikodular yaratan birine rağmen şiirde birşeyler yapacağına inanır . Bir yandan , Ahmet Cemil ,bu sarı , uzun saçlı, mavi gözlü ,kalem parmaklı genç, Hüseyin Nazmi’nin kızkardeşi Lamia’yı kaygısı onunla evlenmek,ona layık bir yuva bu mümkün olabilir mi? Olabilecek mi? Hep bunu hayal eder. Okulu bitirdikten sonra ,zavallı genç çok sıkıntılı günler gittiğin öğrencilerin şımarıklıklarına katlanmak zorunda kazanır ama, neler pahasına! Böylelerinden para kabul etmeğe mecbur kalmak ona pek ağır gelir . Başka çare de yoktur. Pek dayanamaz hale gelince , bu sefer kitapçılara polis romanları tercüme etmeye kalkar. O çağlarda pek sayılı olan bu kitapçılar da onun derisini boyu göz nuru dökerek yaptığı anlamsız tercümelere hiç denecek kadar az para verirler. Ne öyle eserleri tercüme etmek ister , ne de parasını üzüle üzüle almaya razı olur. Ahmet Cemil, günün birinde “Mirat-I Şuun” adlı gazetede çalışmaya başlar. Hayatı az çok düzene girer. Hatta ,gazete sahibinin oğlu Vehbi Efendi, Ahmet Cemil’in kız kardeşi İkbal’le evlenir. O zaman Süleymaniye’de eski bir evde oturan Ahmet Cemil, kız kardeşini mutlu görmek hevesiyle güzel bir düğün yapar. Ama bu evlilik, o zamanın evlenme şartları yüzünden başarılı olmaz. Evlenenler daha önce birbirlerini tanımadıkları için bağdaşamazlar. Vehbi Efendi çok kaba, durmadan içen , küstah bir kimsedir. Öyle alçak bir heriftir ki, karısı hamile olduğu sıralarda beslemelerini okşayarak onlarla gönül eğlendirir. Ahmet Cemil bu adiliklere dayanamaz .Gülle dokunmaya kıyamadığı biricik kız kardeşinin hırpalanmasına, hatta dövülmesine razı olmaz. Bir gece, Vehbi, İkbal’I öyle hırpalar, durumunu düşünmeden öyle bir tekme atar ki zavallı kadın çocuğunu düşürür. Ahmet Cemil, çıldırmış bir halde, arkadaşı Ali Şekip’in dükkanına kendini atar. Ali Şekip’e anasınden aldığı küpeleri, yüzükleri emniyet sandığına rehin etmekte kendisine yardım için gitmiştir. Kız kardeşini ölümden kurtarmak önlem zavallı İkbal’i ölümün pençesinden kurtaramaz. Hüseyin Nazmi, uzakça bir görevle dış işlerine tayin edilmiştir. Memmundur. Ahmet Cemil, bir gün onu ziyarete gider. Bir aya kadar memleketten ayrılacak olan Hüseyin Nazmi, sevineceğini sanarak Ahmet Cemil’e başka bir haber daha verir. Lamia’yı zaman Ahmet Cemil Lamia’ya ait tek tük hatıra kırıntılarını bir daha yaşar. Bunlar, Lamia’nın çocukluğu ile ilgilidir. Zihninde, kızı, ailesinin ısrarıyla evlenmeyi kabul etmiştir diye an sevgisini itiraf etmeyi yoksulluğu, işşizliği aklına gelince bir yuva kuramayacağını kabullenir. Bundan da vazgeçer. Önce kardeşi, sonra Lamia… Geriye ne kalmıştır?Eseri mi?Genç adam,bütün ömrürünü koyduğu şiirlerini bir an bile duraklamadan ocağa atıp yakar. Yaşamı gözlerinde yaşlar,ağzında acı bir lezzetle seyreder. O esrin bir anlamı kalmamıştır artık. Madem ki Hüseyin Nazmi gidiyor, o da gidecektir. Bir gün Taksim bahçesinde oturuken ileriye ait tasarlarını, tasarladıklarını hatırlar. Şimdi o da Anadolu’da bir görev alıp gidecektir işte. Kendisine kırgınlıktan başka birşey sağlamayan bu İstanbul’dan kaçacaktır. Kararını yerine getirir. Dertli anasını alarak bir vapura biner. Gece karanlığında, son defa İstanbulu, Cihangiri seyreder. Deniz karanlık, gece karanlıktır. Vaktiyle Tepe başında, gece, gözlerine bir elmas yağmuru gibi görünen ışıklar sanki sönmüştü. Şimdi her taraf simsiyahtı. Oda,güneşten, hayatın biçareliğiyle alay eden ışıktan kaçarak,sonsuz bir yoklukta mutlu ve rahat, yuvarlanıp gidecektir. ANAFİKRİİnsan hayatta karşısına çıkan zorluklara karşı mücadele etmeli,hayallerle gerçekleri birbirine karıştırmamalıdır. OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRMESİ AHMET CEMİL Başarılı bir lise hayatı sürerken,son sınıfta babasını kaybeder ve hayat mücadelesine çok erken şiire başka bir yön vermek iken babasının ölümü herşeyi alt üst olan bir ardından kızkardeşi İkbal’in ölümü,son olarak da yakın dostu olan Hüseyin Nazmi’nin kızkardeşi Lamia’nın evlenmesiyle tüm hayalleri yıkılır. HÜSEYİN NAZMİAhmet Cemil’in en yakın da Ahmet Cemil gibi şiire ağabeyidir. İKBALAhmet Cemil’in babasının ölümünden sonra annesine ve ağabeyine bağlılığı artmıştır. LAMİAHüseyin Nazmi’nin ve alımlı bir genç cemil’in kendisine olan aşkından hebersizdir. HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER Eser,dili ağır olduğu için pek anlaşılmamakta,devamlı dipnotlara bakma ihtiyacı rağmen olayların anlatılışı akıcı bir dille ifade şartlarının zor olduğu bir dönemde yazılan eser,insanın maddi durumunun hayatını nasıl etkilediği açık bir şekilde ortaya konmuştur YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ İstanbul’da başladıgı öğrenimini İzmir’de tamamladı. Öğretmenlik yaptı,çeşitli memurluklarda bulundu. Edebiyat hayatına 1884’te atıldı..Geniş bir kültüre ve bilgiye Fünun edebiyatının nesir alanında en güçlü kalemi edebiyatının en büyük romancısı olarak kabul konularda çoğunlukla aydınlar arasından şeçtiği halde, hikayelerinde daha çok halkın yaşayışını konu olarak seçmiştir. Diğer Roman Özetleri Kitap Özetleri Aşkı Memnu Özeti Halit Ziya UŞAKLIGİL Nemide Özeti Halit Ziya Uşaklıgil » Alt KategorilerPDF
Anasayfa Çok Satan Kitaplar Yayınevleri Kategoriler Yazarlar İndirim Reyonu Arapça Kitaplarda %80e Varan İndirimler Anasayfa > Edebiyat > Roman - Çağdaş Türk Edebiyatı Açıklama Halit Ziya, Servet-i Fünûn dergisindeki tefrikasının arkasından kitaplaştırdığı Mâî ve Siyah'la yazar olarak bağını koparmıyor, sonraki her baskıda metin üzerinde yeniden çalışıyor, eserin dil ve anlatımında kimi değişiklikler yapıyor. Metinde eklemeler ve çıkarmalar yapıyor, kelimeleri değiştiriyor, Farsça kurallara göre yapılmış uzun terkipleri kısmen çözerek bir tür yalınlaştırmaya gidiyor. İlk incelememizde saptadığımız bu durum üzerine, Mâî ve Siyah'ın özgün metninin en sağlıklı biçimde ancak eski harflerle yapılan üç baskısının 1896, 1900, 1914, diğer bir deyişle alfabe değişikliğinden önce yapılan ?1928'de yapılmış özet baskısını bir yana bırakırsak? tüm baskıların karşılaştırılarak hazırlanabileceği sonucuna ulaştık, öyle de yaptık. Mâî ve Siyah'ın bu karşılaştırmalı metni, yüz yılı aşkın bir süre sonra onu yeniden özgün biçimiyle okuma imkânı sunuyor. Yanı sıra, yazarın yıllar boyunca eseri üzerinde nasıl çalıştığını, sosyal, siyasal ve kültürel değişimlere bağlı olarak ne tür değişikliklere gittiğini de görmemizi sağlıyor. N. AHMET ÖZALP %20 47,00TL 37,60TL Kazancınız 9,40TL Ortalama Temin süresi 6 gündür. Kitap Ayrıntıları 9786051419787 106257 Mai Ve Siyah Everest Yayınları Halit Ziya, Servet-i Fünûn dergisindeki tefrikasının arkasından kitaplaştırdığı Mâî ve Siyah'la yazar olarak bağını koparmıyor, sonraki her baskıda metin üzerinde yeniden çalışıyor, eserin dil ve anlatımında kimi değişiklikler yapıyor. Metinde eklemeler ve çıkarmalar yapıyor, kelimeleri değiştiriyor, Farsça kurallara göre yapılmış uzun terkipleri kısmen çözerek bir tür yalınlaştırmaya gidiyor. İlk incelememizde saptadığımız bu durum üzerine, Mâî ve Siyah'ın özgün metninin en sağlıklı biçimde ancak eski harflerle yapılan üç baskısının 1896, 1900, 1914, diğer bir deyişle alfabe değişikliğinden önce yapılan ?1928'de yapılmış özet baskısını bir yana bırakırsak? tüm baskıların karşılaştırılarak hazırlanabileceği sonucuna ulaştık, öyle de yaptık. Mâî ve Siyah'ın bu karşılaştırmalı metni, yüz yılı aşkın bir süre sonra onu yeniden özgün biçimiyle okuma imkânı sunuyor. Yanı sıra, yazarın yıllar boyunca eseri üzerinde nasıl çalıştığını, sosyal, siyasal ve kültürel değişimlere bağlı olarak ne tür değişikliklere gittiğini de görmemizi sağlıyor. N. AHMET ÖZALP Taksit Seçenekleri Yorumlar Taksit Seçenekleri Taksit Sayısı Taksit tutarı Genel Toplam Taksit Sayısı Taksit tutarı Genel Toplam Taksit Sayısı Taksit tutarı Genel Toplam Taksit Sayısı Taksit tutarı Genel Toplam Taksit Sayısı Taksit tutarı Genel Toplam Taksit Sayısı Taksit tutarı Genel Toplam Taksit Sayısı Taksit tutarı Genel Toplam Taksit Sayısı Taksit tutarı Genel Toplam Taksit Sayısı Taksit tutarı Genel Toplam Taksit Sayısı Taksit tutarı Genel Toplam Yorumlar %20 %25 %20 %20 %20 %20 %20 %20 %20 %20 %20 Yeni %20 %20 %20 %15 %20 %20 %20 %20 %15
mai ve siyah özet uzun