Uzman Klinik Psikolog İsmail KILINÇ ve İlginç Psikolojik vakaları ve analizleri üzerine bir röportaj yaptık. Aynı zamanda Hipnoterapist ve Bilinçaltı Mimarı olan İsmail KILINÇ; "Danışanlarımın neredeyse yüzde 95-99'u memnun kalıyor" diyor. Yurdışından da çok sayıda danışanı geliyor ve memnun ayrılıyor. İsmail BAŞARISIZLIK SERÜVENİ. tarih: Mayıs 24, 2021. Ne kadar çok çabalarsan çabala başarıya ulaşamazsın, bir mucize beklersin kendini sadece ona adarsın bir umutla. O mucize bir gün elbet gerçekleşecek, gerçekleşmeli çünkü benim hayallerim var. Benim tek bir hayalim üç yıldır kazanamadığımın sınavın ellerine bakıyor. Edebiyatta yer etmiş iyi ve ünlü yazarların eserlerini okumam lazım. Siyasi görüşüne, karakterine, yaptıklarına göre kitap seçersem işin işçinden çıkamam. Historical denilen tarihi romantik kitaplar okumam da eleştiriliyor bazen. Bunu okuyacağına klasik oku, diyorlar. Halbuki ikisinin de yeri ayrı. Sahip olabilmek adına, sahip olduklarımıza tırnaklarımızı korkuyla geçirdiğimizde, ne çatlayıp fi lize dönüşebiliriz ne de çürüyüp içimizdeki tohumları toprağa bırakabiliriz. Sahip olmak için doğmadık biz! Büyümek, gelişmek, dönüşmek için buradayız”. ( Fi, Akilah, Goa Yayınları, 2013, 592 sayfa) Beyaz kapaklı birazda sararmış bir klasikle başbaşa kaldım. Vİctor Hugo'nun "Bir İdam Mahkumunun Son Günü" adlı kitabı. Elime alır almaz huzursuzluk doldurdu içimi, sanki içinde beni huzursuz edecek bir şeyler varmış gibi. Kitabı kaldırıp rafa koyarken bir kağıt parçası düştü masamın üzerine. Maviyi sevmezdim hiç , o seviyor diye sevdim . Onunlayken her şeyi sevdim ben . Asla yapmam dediğim her şeyi yaptım . Ön yargılarımdan arındım , benliğimi unuttum . O oldum sanki birden . Evimiz bile hazırdı . Bahçesinden , panjurlarından , çocuk odasına kadar her şeyi planlamıştım kafamda . Beyaz-mavi bir ev . kUvr. Benzer Şikayetler 88görüntüleme1 hafta önce Çözüldü Benim Hocam Yayınevi Benim Hocam Yayınevi Havale İle Ödemesi Yapılmış Siparişlerin Ödeme Bilgisi Sayfada Yok. Benim Hocam Yayıncılıktan 8 kitap siparişi verdim. 376 TL ödemesi vardı, havale yoluyla yaptım. Ancak ödeme yapmama rağmen halen ödeme yapılmadı belir...Devamını oku Yeter'in Teşekkür Mesajı1 hafta önce “Sorunu kısa sürede çözdüler. Siparişimde hızlı bir şekilde ulaştı. Teşekkür ederim.” 482görüntüleme13 Haziran 1618 Çözüldü Benim Hocam Yayınevi Benim Hocam Yayınevi Eksik Kitap Gönderildi. Ben Benim Hocam genel kültür genel yetenek seti sipariş etmiştim. Bugün elime ulaştı fakat matematik ders notu kitabı eksik. Lütfen gereğini yapın ve ...Devamını oku Sevda'nın Teşekkür Mesajı13 Haziran 1618 “Teşekkürler” 53görüntüleme18 Mayıs 0131 Çözüldü Benim Hocam Yayınevi Benim Hocam Yayınevi 5 Gün Önceki Siparişlerim 5 Gün Önce verdiğim 7 adet sipariş hala tedarik aşamasında. Ve teslimata son 2 gün kaldı. Siparişimin hemen elimde olması gerekiyor ilgilenirseniz çok...Devamını oku Nazlı'nın Teşekkür Mesajı18 Mayıs 0131 “Geç geldi ama yine teşekkür ederim.” 39görüntüleme03 Mayıs 1231 Benim Hocam Yayınevi Basım Hatalı Kitaplarımdan Birinin Gönderilip Birinin Gönderilmemesi Neredeyse bir ay önce Benim Hocam sitesi üzerinden 4 kitap aldım. 2'si basım hatalı geldi. Siteden üye olmadan devam ettim mailime de sipariş numarası gelmedi. İletişime geçtiğimde sadece tarih kitabını geri gönderdiler matematiği göndermediler sebebi de sipariş numarası olmamasıymış. Faturamda hang...Devamını oku 73görüntüleme18 Nisan 1149 Benim Hocam Yayınevi Kargom Teslim Edilmediği Halde Teslim Edildi Gösterildi, Kargom Kayıp 3 Nisan tarihinde 2 adet kitap sipariş ettim. 5 Nisan tarihinde Aras Kargo çalışanı beni aradı; kargonuzu getirdim dedi, evde olmadığımız için şubeye bırakacağı ve bende şubeden alacağım yönünde anlaştık. Ardından telefonuma kargonuz şahsınıza teslim edilmiştir diye SMS geldi, bu SMS'i önemsemedim, ...Devamını oku 106görüntüleme07 Mart 0857 Benim Hocam Yayınevi Kitap Siparişi Verdim Benim Hocam Yayınevi uygulaması üzerinden kitap sipariş verdim kaç gün etti ne bir bilgi ne kargo takip ne de uygulama da bir şeyler tıklayabiliyorum. Bu ne saçma bir yayınevi. Paramın iadesini istiyorum hemen bir daha asla kitap almam bu ne duyarsızlık!Devamını oku 241görüntüleme13 Şubat 1845 Benim Hocam Yayınevi Sorunumun Çözülmemesi Benim Hocam yayınlarından 2022. Tarihinde 4kitap sipariş ettim. Sipariş numaramı bilmiyorum kargomun durumunu merak ettiğim için siteye girdim fakat şifremin veya e posta adresimin yanlış olduğu söylendi doğru girmeme rağmen bunun üzerine e mailime yeni şifre linki göndermeleri için şifremi u...Devamını oku 229görüntüleme11 Şubat 1132 Benim Hocam Yayınevi Ödeme Yaptığım Halde Yapmamış Gözüküyor Benim Hocam sitesinden kitap aldım. Ödemeyi yaptığım halde ödenmemiş olarak görüyor. Zaten iade isteğim reddedildi. Ama kartımdan para çekildi. Ben bu çekilen parayı görebiliyorum. Zaten ödemesem nasıl sipariş oluşturabilirim para bana geri iade edilmediği takdirde gerekli mercilere başvuru yapacağı...Devamını oku 196görüntüleme02 Şubat 1840 784LP7392R Numaralı Benim Hocam Yayın Evinden Kitap Tedarik Edilmedi 784LP7392R Benim Hocam yayıncılıktan kitap siparişi ettim 4 gündür daha da tedarik ediliyor. Yazısı var ne yapabilirim arıyorum cevap veren kimse de yok yardım ederseniz çok sevinirim. Şimdiden çok teşekkür ederim. Efendim iyi çalışmalar iyi günler dilerimDevamını oku 274görüntüleme25 Ocak 1414 Benim Hocam Yayınevi Verilen Siparişte Ödeme Yapılmadı Hatası 854JA5863D sipariş numarası ile Benim Hocam Yayıncılıktan 2 kitap siparişi ve ödemesini ise havale yoluyla yaptım. Ancak ödeme yapmama rağmen halen ödeme yapılmadı belirtilmektedir. Hiçbir şekilde ulaşılmıyor telefonlarına. Ödeme işlemlerinde bir problem mi oldu? Neden halen ödeme yapılmadı görünüyo...Devamını oku Markanın En Popüler Konuları Merhaba kitap kurdu arkadaşlarım, kitap okumayı seven birisi olarak yıllardır içimde bir ukde olan, okuduğum kitapların önemli yerlerinin altını çizmek istemişimdir. Ama bir türlü içim el verip o güzelim kitapları çizemedim. Çizmeyi bırakın yapraklarının bükülmesine, katlanıp okunmasına dahi izin vermedim. Taki geçen haftaya kadar! Kitabın altını çizerek okumanın bir gün beni üzeceği hiç aklıma gelmemişti. Geçen gün bir makalemde, okuduğum kitabın birinden alıntı yapacaktım ama bir türlü hangi kitap ve sayfası olduğu aklıma gelmedi. Artık The Witcher – Son Dilek kitabından başlayarak önemli cümlelerin altını kurşun kalem ile çiziyorum. Çiziyorum ama gelin bana sorun… O satırların altını ilk kez çizerken sanki kalbim parçalandı, ellerim titredi yapamayacak gibi oldum derken bir anda çizdim gitti. O an omuzlarımdan büyük bir yük kalktı. O ilk çizikten sonra kitabı daha çok benimsedim, daha fazla kişileştirdim kitabı kendime. Sanki kitap benim bir parçam gibi oldu arkadaşlar. Düşünün öldüğünüz zaman çocuğunuz veya torununuz ya da herhangi biri okuduğunuz kitapları okumaya başladığı zaman, altı çizilen cümleleri okumaya başlayınca, benim duygu ve düşüncelerimi hissedecek. Ben Dünya da olmadığım halde fikirlerim olacak, yıllar sonra bile hatırlanıyor olacağım. Kitap sayfalarını çizerek okumak Yukarıda ki düşüncelerin sıcaklığı ile artık kitap konusunda yeni bir başlangıç yaptım arkadaşlar. Ama hala kitaplarımı kimse ile paylaşamıyorum ve bunu asla değiştirmeyeceğim çünkü onlarca kitabım geri gelmedi. Gelenlerde 1-2 yıl sonra yırtılmış veya zarar görmüş şekilde geldi. Neden böyle zarar verdim diyince de ” bir kitap ne söyleniyorsun yenisi alırız ” dediler. O zaman adama sormazlar mı alacak durumun varsa neden sende kitap almıyorsun? Alıyorsan neden aldığın gibi getirmiyorsun? Neyse şuan tek sorunum yazıların altını çizerken kırmızı kurşun kalem mi yoksa normal kurşun kalem mi kullansam? Karar veremedim. Altını Çizerek Okumanın Yararları Önemli cümlelerin aktını çizdiğimiz zaman geri bulması kolay oluyor. Altı çizilen cümleleri bir kaç yıl sonra görse dahi hatırlayacaklardır. Eğer sizde benim gibi bir blogger sanız alıntılar için altını çizmek işinize çok yarayacaktır. Geleceğe bir not düşersiniz. Altını Çizerek Okumanın Zararları Sanırım hiç bir zaman kurtulamayacağım, kitaba zarar vermek duygusunu yaşayabilirsiniz. Başkasından ödünç kitap alıp okuyamazsınız. Satırların altını sürekli gereksiz yere çizenler için zaman kaybına sebep olur. Okumanın ahengini bozar. Yanınızda devamlı kalem taşımak zorunda kalabilirisiniz. Kalem yerine post it kullanabilirisiniz. Daha sonra altını çizersiniz. SONUÇ Ne olursa olsun ister altını çizin ister çizmeyin ama okumaktan vazgeçmeyelim arkadaşlar. Okuyalım, okutalım… Bu Yazıya Tepkin Ne Oldu ? bizim ailede var olan bir inancı yok. sırf akp'ye kızdı diye dinden çıkan tayfalardan... neredeyse son 15-20 yıldır böyle... ezana, başörtülüye, inanca saygısı yok... televizyonda islamiyet hakkında bir tartışma programı çıksa dahi küfredip kanal değiştirir... bir kere kuran ya da dini kitap okumuşluğu yok... hayatın en önemli sebebi 'anlamını aramak' olduğu hiç umrunda değil... rahmetli babannem bile, babama doğru; bu çocuk beni ahiret dünyamda çok zorlayacak, çok canım yanacak diyordu...bu konuda babannem, babamın deist olduğunu bilmiyordu. sadece dinle alakası olmadıgını biliyordu. onda bile durumu farketmiş, veryansın ablam da öyle... en büyük inancsızlık göstergesi "madem allah var dünyada neden islam ülkeleri geri kalmış" mottosu. bunun dışında hz muhammed ile karşı çıktığı düşünceleri var. yani hz muhammed yaşam şekline karşı çıkması bile onu dinden uzaklaştıran, uzaklaştırmasını bırakın inanmamasını saglayan bir bu hafta bir tane kitap aldım, çok güzel.. islamiyeti, belgeleri - gerçekliği ve delilleriyle beraber anlatan bir kitap... ablama, bu kitabı okumanı istiyorum dedigim an bile kitabın adını "peygamberliğin ispatı" olarak gördüğü an! hayır asla okumam... kesinlikle okumam, verme bana dedi... babama zaten hiç teklif bile etmem, kitabı yırtar bile bir ailedeyim... annem ve kardeşimde bu durum yok şükür..ha bu arada rahmetli dedem, babamın babası dinle hiç alakası olmayan, ama küfre girmeyenküfür ve saygısızlık yapmayan biriydi.. köprü altında çok içerken ölüp, kimsesizler mezarlıgına gömülmüş biriydi... dedemin eşi, babannem de yukarıda ki örnekte gördüğünüz gibi inançlı biriydi... zaten babannem daha sonra dedemden nereye geleceğim... genlerimde, ailemde öyle inançlı bir gelenek yok. hatta küfür içindeler ve hiçbir şekilde inançlara saygıları da yok. buraya yazamayacağım pek çok şey de var...böyle bir aileden çıkmış inançlı bir bireyim... bunun da benim için bir imtihan olduğunu düşünüyorum... böyle bir ailede inançlı çıkmak gerçekten çok zor... hele ki çağımızda internette ki bu din karşıtı dezanformasyon da varken...küçüklüğümden beri okumaya, ögrenmeye, hayatı sorgulamaya çok meraklı bir insandım... 36 yasındayım, 17 yaşında ateizmforumlarda takılırdım, çok şükür hiç inançsızlıga girmedim ama ateizmle ilgili de, islam karşıtı argümanları da okumamazlık etmedim. hatta hic unutmuyorum, turan dursunun "din bu" adlı kitabını almıştım, yeşil kapaklı, babam onu gördü ve kızdı bu eve böyle yobaz kitaplar sokma diye yesil kapaklı ve adı 'din bu' olduğu için din kitabı sandıvelhasıl kelam kendi çapımda ve allahın biraz da olsa gönlünü kazanabilmeyi isteyen günahları olan bir babam ve ablam icin dua ediyorum. ama biliyorum ki kendilerini dine karşı tamamen kapamış, perde indirmişler, dua nasıl kabul olsun ki, ufacık bir işaret yok mânayı aramak için... artık, ahiret dünyasında onların günahlarını azaltabileyim diye dua ediyorum... yine de son nefes verilmeden hicbir şey belli olmaz tabi...genelde "muhafazakar ailenin ateist çocuğu olmak" konusu konuşulur ama böyle durumlarda var aşağıda inançsızlar anlattıklarıma yalan, hikaye demişler... işte inançsızların fıtratı ve bakış açısı üç aşağı beş yukarı böyledir. onlara göre inançsız aileden inançlı birey çıkmaz. böyle bir anlatı olsa dahi bu insanları dine çekmek için yapılan bir yalanmış gercekten çok komiksiniz ve durumunuz da acınası da demek istemiyorum, üzücü diyelim. üzücü bir durumunuz var. yine ıslak hayaller... yine bir suser insanları dine davet etmek için bir hikaye yazmış. insanlar dine gelsin de nasıl bir yalanla getirebilirsek getirelim mantığı. ben halen kendi inandığı şeye inanmayan bir kimseye saygı duyan müslüman görmedim. din ortaya çıkışı itibariyle zaten böyle bir olgu. ölümün belirsizliğine karşı insanları korkut ve saldığın korku ile insanlara biat ettir. sorgulayacak olan insana da aman sorgulama bak cehennem azabı var dersin alemlerde şeklin olur. üniversite'de yan odamda kalan trabzonlu bir arkadaşımdı. babası ateist olmasına rağmen arkadaşım ramazanda oruç tuttuğu için sahur vakti kalkıp ona sahur hazırlayıp uyandırırmış. esek kadar adamken gözleri dolu ve gururla anlatırdı babasını. olmayacak durum değildir. aileler çocuklarının seçimlerine, inançlarına saygı duymalıdır. çocuğum inançlı olursa da saygı duyarım olmazsa da. bu kadar basit. benim neye inanıp neye inanmadığım çocuğumu bağlamaz. olasılık ihtimali üzerinden bakıldığında nadir karşılaşılması beklenen bir durumdur. çünkü inanç öğrenilen/öğretilen bir şeydir. genelde temelleri aile içinde atılır. bu nedenle dominant olarak müslüman ailelere doğmuş çocuklar müslüman olarak yetiştirilmeye çalışılır ve ancak çocuk içine yerleştirildiği kalıbı kirarsa bunun dışına çıkabilir. ki inancın inancsiza toleransina bakıldığında bu durum çoğu evlat için oldukça zorlu bir yolculuktur. ama inancsiz ailenin, çocuğuna bu yönde bir şey öğretmesine gerek yoktur zira çocuk doğduğu anda zaten inancsizdir, notrdur. dolayısıyla ateist bir ailenin çocuğunun inançlı olması için dışaridan verilen bilginin etkisi altına girmesi gereklidir. ancak bu durum inançlı aileye doğmuş bir çocuğun bebekliginden itibaren zihninin yönetilmesine benzemez. inancsiz ailedeki çocuk dayatmalara daha dirençli bir çekirdek aile ortamına sahiptir, dolayısıyla inanışı daha özgürce olacaktır. ayrıca başlığı acan yazarın neden annesini ve kardeşini inançlı kabul etmeyip tüm ailesini inançsız olarak tanimladigini sormak da mümkün. bardağın yarısı inançlı hatta yazarla birlikte inanclilar çekirdek ailenin yüzde altmisini oluşturuyor gibi görünmekte. herkes nasıl arzu ediyorsa öyle yaşasın. hayat kısa. 36 yaşında aile ile yaşamak zorunda değilsiniz. başka bir müslüman ile evlenip ömrün kalanını arzuladığınız şekilde yaşayabilirsiniz. zekayı belirleten genlerin, kaytardığına delalet eder. paul eluard okuma! kitapların birçok satırındaki sözcükleri birbirinden ayıran aralıkların oluşturduğu beyaz biçimlere bak ve bundan esinlen. saklasınlar diye başkalarına ver elini. yokuşlarda yatma. [us çağında çıkardığın zırhı yeniden giy. düzeni olduğu yerde bırak, yoldaki taşları bozup dağıt.] kanıyorsan ve bir insansan, taş tahtadaki son sözcüğü sil gözlerini kapat, böylece biçim ver onlara. [unuttuğun düşlere ver tanımadığın şeyin değerini.] üç demiryolu fenercisi tanıdım ben, beş geçit bekçisi kadın, bir de geçit bekçisi erkek. ya sen? [bağırdığın sözleri hazırlama. boşaltılmış evlerde yatıp kalk. yalnız seninle şenlendi onlar. bir okşamalar yatağı ser okşamalarına.] kapını vururlarsa, son isteklerini anahtarla yaz. sesteki anlamı çal, parlak giysilerin içlerine dek gizlenmiş davullar vardır. ifritlerin büyük acımasını türküle. truva atının üstünde ayağa kalkmış bütün kadınları an. [su içme.] tıpkı o harfi gibi, t harfi gibi, ortaya doğru kanadı ve yılanı bulacaksın. [seni kışkırtan deliliğe göre konuş. parlak renklerle giyin, alışkanlık değildir bu.] bulduğun şey, ancak elin uzandığı sırada senindir. yargılarının kakumunu ısırırken yalan söyle. yaşamını budayansın sen. as kendini, yiğit crillon, onlar seni pek kulak asma'larıyla yere indirecekler. [vefasız bacakları bağla. bırak, düşlerinin pasını yeniden tutuştursun tan.] ayakların önde beklemeyi bil. böylece çıkacaksın yakında, öpörtülü. [yak, ışıt görüngülerini yorgunluğunun.] yenecek neyin varsa sat, açlıktan ölecek ne varsa satın al. olmak eyleminin gelecek zamanıyla etmek eyleminin geçmiş zamanını karıştırmayarak şaşırt onları. yeni pencere camına yerleştirilmiş taşa cam ol. avucunun içini görmek isteyene göğün daha bulunmamış gezegenlerini göster. [anılan günde, yaprak-böceğin o güzel mi güzel boyutlarını hesaplayacaksın. sevdiğin kadının çıplaklığını gözünde canlandırabilmek için, ellerine bak, yüzü yere eğilmiştir. tebeşiri kömürden, gelincikleri kandan ayırt et.] ayaklarımın ucunda içeri girip çıkma zevkini bağışla bana. noktalı virgül noktalamada bile ne denli şaşırtıcı olduklarını gör. yat, kalk, şimdi yine yat. yeni buyruğa dek, manastırın yeni buyruğuna dek, diyeceğim en güzel genç kadınların çarmıh biçimindeki yakayı benimsemelerine dek göğüsleri ortaya seren iki yatay dal, karnın altında çıplak çarmıhın hafifçe kızarmış ayak bölümü. [omuzlarının üstünde başı olandan sakın. yürüyüşünü fırtınalarınkine bakarak düzenle. hiçbir gece kuşunu öldürme.] gündüzsefasının çiçeğine bak anlamak olanağı vermez insana. yüreğini okla delmen gerektiğinde, görünür hedefe kaptırma kendini. tansıklar gerçekleştir; ama yadsımak için. kocamış karga "yirmi yıl" diyor, sen de yetiş onun yaşına. [kötü beğeninin arabacılarından koru kendini. içindeki sıkıntının bedavadan oyunlarını çiz tozlara. yeniden başlama zamanını ele geçirme.] başının, daha düşmediği için, hint kestanelerinin tersine, kesinlikle ağırlıksız olduğunu savun. kıvılcımla yaldızla demir örsün onsuz kara hapını. olası bir kırlangıçlar düşüncesine kılını kıpırdatmadan alıştır kendini. ele geçirilmezi yaz kum üzerine. [ananı babanı düzelt. sağduyuya zarar vermeyen şeyi üstünde saklama. düşün ki bu kadın üç sözcüğe sığar ve bu tepe bir uçurumdur.] yazdığın gerçek aşk mektuplarını zındıkça davranılmış kutsal ekmekle mühürle. şunu tabancaya söylemekten geri kalma çok hoş; ama sanıyorum ki sizi bir yerlerde gördüm ben. dışardaki kelebeklerin tek istedikleri içerdeki kelebeklere kavuşmaktır sokak fenerinin tek bir camını; eğer kırıldıysa, kendinle değiştirme. cehenneme yolla saf olanı; saflık sende cehennemliktir. [aydınlığı körlerin aynasında gözlemle.] dünyanın en küçük, hem de en kaygı verici kitabı senin olsun ister misin? yazdığın aşk mektuplarının pullarını ciltlet ve ağla, her şeye karşın varlık içindesin. [hiç bekleme. iyice bak şu iki eve onda da ölüsün, ötesinde de.] düşün seninle konuşan beni, yanıtlamak için kendini koy benim yerime. [yalnızken ve sana seslenildiğini duyduğunda, duvar kaplamalarının önünden geçme sakın.] gövdeni başka gövdelerin üstünde yiğitçe bur bu sağlık ilkesini yiğitçe benimse. yaprak biçimindeki kuşları yeme hayvansal ağaç güze dayanabilir. senin özgürlüğün beni kahkahalarla güldüren özgürlüktür. [sisin önündeki sisi kovala. nesnelerin ölümlü doğasının sana üstün bir zaman erki vermediğini göz önünde tutup kendini ağaç köküyle as. seni uyandırma sorumluluğunu aptal yastığa bırak.] ağaçları kes istersen, taşları kır; ama sakın kendini, yararlılığın mor aydınlığından sakın. [gözünün biriyle bakıyorsan ötekini kapat.] yok etme güneşin kızıl ışınlarını. sağdaki üçüncü yola sapıyorsun, sonra soldaki ilk yola; bir alana varıyorsun, bildiğin kahvenin yanından dolanıyorsun, soldaki ilk sokağa sapıyorsun, sonra sağdaki üçüncü sokağa; kendi yontunu fırlatıyorsun yere ve kalıyorsun orada. [kaldır şu kadının düşürdüğü yelpazeyi, ne yapacağını bilmeden. vur kapıya, bağır giriniz; ama girme. ölmeden önce yapacak bir şeyin yok.] yazmak June 2, 2016, 356 pm emil cioranbana göre yazma eylemi, tanrıyla konuşmanın bir için yazarak tanrıyla konuşma işi, bir yalnızın biriyle konuşması, bir yalnızın başka bir yalnız karşısında olması demektir. tanrı bizden daha yazık ki tanrıya giden yolda inancı es geçmek mümkün değil. dini duygulardan arınmış bir dünyada yaşamak istemezdim. inancı değil, içindeki titreşimi kastediyorum ki bu, belirli bir inançtan bağımsız bir şeydir ve tanrının içine ve hatta bazen ötesine götürür olmasa ilahiyat konusundan yoksun kalırdı yaratılış kurgusundan, bütün tartışmaları kesen yokluktan eğer her şeyini bach'a borçlu olan biri varsa, o da büyük tutkularımdan birinin hatta en büyük tutkumun bach olduğunu söyleyebilirim. benim için belirli ve kalıcı olan tutku sadece bu oldu. tüm tutkularım içerisinde olduğu gibi kalan bir tek bu. dostoyevski’ye olan tutkumun bile, bach'ınkinin aksine azaldığını kabul ediyorum. bu, benim için bir çeşit din olmuş beni yalnızca kütüphaneler ve genelevler baştan değilim. ben, anlatması çok güç, muhtemelen bir reddediciyim; hatta reddedişi bile reddederim. soyut bir reddetme değil bu, bir egzersiz gibi içsel bir reddetme. her şeye rağmen bir olumlama, bir patlama. bir tokat patlatmak reddetme midir? bir tokadı düşünün. olumlamadır o da. olumlama olan bir tokadı reddederek artık ne onların yükünü çekmek istiyoruz ne de onlara kanmak veya suç ortağı olmak. bir virgül için ölünen bir dünya vazgeçmek zorunda kalsam uzmanlaşmak isteyeceğim şey ulumak ve tanrıya karşı yeteri kadar esip gürledim, ama neden? bu, aynı zamanda önemli olan bir tını. hepimizin bir tınısı var ve bu çok gizemli; çünkü bunu asla tanımlayamıyoruz, yalnızca önemli yıllarım tanınmadan yaşamımı sürdürdüğüm zamanlardı; çünkü tanınmıyor olmanın kendine has bir zevki gelindiğinde, zamanla her şey kendisini tüketir, kinizm bile. kinizmi aşmadım teorik bir tutum olarak, onu geçmedim. ancak bizler duygusal olarak onu aşarız. her şey eskir. yazdıklarımı geri almak ve "hatalıydım, sonuçta o kadar da kötü değilmiş her şey." demek için bir sebebim yok, hayır. fakat ifade ettiğimiz şeylere daha az inanırız. neden? çünkü onlar sizinle bağlantılarını keserler. bu anlamda yazmak gerçekten de herkesin dediği gibi bir çeşit dünyevileştirmedir. çünkü tamamen inandığınız şeyler onları dile getirdiğiniz an daha az anlam ifade ki sevgi vardır ve her zaman kendime şunu sordum her şeyi çözdüğümüzde, bakışımız her şeyi delip geçtiğinde nasıl olur da hala bir şeylere sevdalı olabiliriz? yine de böyle şeyler oluyor. hayatta olan şeyler gerçek ve enteresan. her şeyden şüphe edebiliriz, kendimizi nihilist olarak tanımlayabiliriz; ama yine de koca bir aptal gibi aşık olabiliriz. tutkunun bu imkansız teoriği ve gerçek hayatın daimi kaçınması, yaşama tartışılmaz ve dayanılmaz bir cazibe katar. acı çekeriz, acılarımıza güleriz ve bu temel çelişki nihayet hayatı yaşanmaya değer hale yazar, kendi ayakları üzerinde duran bir kadınla birlikte yaşıyorsa o bir pezevenktir. bu anlamda ben de bir tibet metninde, "vatan, çölde bir konaklama yeridir sadece." denir. ben o kadar uzağa gitmeyeceğim çocukluğumun manzarası için dünyanın bütün manzaralarını verirdim. ayrıca eklemem gerekir ki, çocukluğumu bir cennete dönüştürüyorsam bunun tek sorumlusu hafızamın sakatlıkları ve gözbağcılığıdır. kökenimiz hepimizin bir nevi dipnot! vidkun quisling June 4, 2016, 209 pm uğur mumcuquisling, bir norveç başbakanının adıdır. ikinci dünya savaşı'nda hitler'le işbirliği yaparak ülkesini bir "müstemleke valisi" gibi yönetmek isteyen bu işbirlikçi politikacı, savaş sonunda idama mahkum olmuştur. siyasal bilimde, ülkesini yabancılarla işbirliği yaparak yöneten siyaset adamlarına "quisling" denilmektedir. quisling, açıkça, ülkesine ve halkına ihanet eden devlet adamlarının ortak tarihinde de aynı dönemde birkaç quisling örneğine rastlanmıştır. ünlü fransız mareşali petain, hitler ordusuyla anlaşarak "vichy hükümeti"ni kurmuş ve başbakanlığa da eski sosyalistlerden "laval"ı getirmişti. petain, bir anayasa hazırlatarak devlet başkanının yetkilerini artırdı. ülkesini tam bir işbirlikçi olarak yönetti bu eski asker. de gaulle'ün fransa'nın kurtuluşu ile birlikte iktidara gelmesi üzerine, petain başbakan laval ile birlikte ölüm cezasına çarptırıldı. laval kurşuna dizildi. petain'in cezası ömür boyu hapse tarihine bakarsak, quislinglerin ikinci dünya savaşından önce de yaşadıklarını görürüz. ulusal kurtuluş savaşımızda, işgal orduları ile işbirliği yapmış olan sultan vahdettinler, damat feritler, anzavurlar ve ali kemaller de yakın tarihimizin ihanet örnekleridir. bunlar, kendi siyasal çıkarları ile "müstevlilerin siyasi emellerini" birleştiren ihanet ülkeler, uluslararası sermayenin tekeli altındadır. bu ülkelerde egemen sınıflar, yabancı sermaye ve bu sermayenin sahibi güçlü devletlerle işbirliği yapmak zorundadırlar. emperyalizm, bu ekonomik ve siyasal ilişkilere verilen kimdir? quislingler kimlerdir?emekçi halk yığınlarının isteklerini bastırabilmek için kanlı faşist diktalar kuranlardır. ülkesini yabancı güçlerin açık pazarı yapabilmek için yer altı ve yer üstü kaynaklarını yabancıların tekeline sokanlardır. halkını yabancı sermayenin ipoteği altına almak için anlaşmalar imzalayanlar, yabancılarca hazırlanan yasaları olduğu gibi kabul edip bunları değiştirmek isteyenlere karşı savaş anında, ordunun yakıtını kesen yabancı petrol şirketlerini savunmak için dirilmiştir işbirlikçi başbakan. ülkesinde kiralanan yabancı üslerde başka devletlerin bayraklarını dalgalandırmak için dirilmiştir bu hain politikacı. halkın ulusçu uyanışlarla bilinçlenip haklarına sahip çıkmasını önlemek için dirilmiştir quisling. tanrı ve kulları June 6, 2016, 213 pm hakan gündayherkesin kendine göre bir şeyi yapmak istediğini bilememek kadar acı verici bir şey daha suratını boyar; çünkü suratı kendisine değil, güzelliğini takdir edecek olan erkeğe aittir. kimse kendi yarattığı bir boku kötü kabus bile iyidir hayatın nefsi müdafaadır."kitaplarımı asla okumam. ilgilendirmiyorlar beni. edebiyata büyük bir yeteneğim var ama ona inanmıyorum." louis-ferdinand celineüçüncü dünya ülkelerinde rütbe yoktur. tanrı ve kulları kurumlar tanımlayamadıkları her şeyden korkarlar. eğer herhangi bir devlet, karşısına çıkan canlı hakkında bir bilgi kırıntısına sahip değilse deliye döner. kendini tecavüze uğramış gibi hisseder. otorite sadece bilinenler üzerinde kurulduğu için, tanınmayanlar doğal miktarda komisyonla banka şubelerine yaptırılmayacak iş yoktur yere ait olmayanları iyi tanırım. her yere aitmiş gibi hayatının insanlarınkinden çok daha ilginç olduğuna eminim. en azından onlarda karakter denilen işe yaramaz bölüm yoktur. dolayısıyla birbirlerinden nefret etmek için de bir neden kaçtığını bilmemek en insanın beklerken yapabileceklerinin sınırı yoktur. bazıları devlet başkanı, bazıları sihirbaz, bazıları da deli olur en eski mesleği fahişelikse, dünyanın en eski hayal kırıklığı da daha kötü bir şey varsa o da medeni olmaya çalışan bir insanın bir utancı vardır. devletin görevi, kullanma günü gelene kadar bu utançları toplayıp saklamaktır. toplumsal sözleşme diye bir saçmalık hiçbir zaman var olmamıştır. kimse kendi çıkarları için birilerine devlet olma yetkisini vermemiştir. benciller ve korkaklar dünyasında çıkar, kişisel dolandırıcılık yeteneğiyle elde edilir. ve insanların birbirlerine attıkları kazıkların yanında, devletin onlara attığı fazlasıyla hafif kalır."ölüm tek ilham kaynağıdır."louis-ferdinand celinedengesizlik, gerçek duygusunun ve gerçeğin tek kapısıdır. dengeyle hiçbir yere varılmaz. ancak düşmeyi bilenler köprüden karşıya yüzülerek de geçilebileceğini intihar etmeyi seçenlere yardım edilemez. nakıp ali June 8, 2016, 204 pm ülkü tameron iki yaşındaydım. ilkokulu bitirdikten sonra öğrenimimi sürdürmem için babam istanbul'a göndermişti beni. yaz tatillerinde, yarı yıl tatillerinde gidiyordum antep'e. 1949'un ocak ayında yarı yıl tatili için antep'teydim yine. kentte son günümdü. ertesi akşam trenle istanbul'a dönecektim. o gece annemle babam sinemaya götürdüler beni, nakıp ali'nin sinemasına."iki film birden" izledik. sinemadan çıkarken, nakıp ali ali nakıpoğlu beni gördü. "nasıl, beğendin mi filmleri?" diye sordu."beğendim ama, gelecek program çok güzel. onu kaçıracağım." dedim."niye?" dedi nakıp ali. "önümüzdeki hafta oynatacağız.""ben yarın akşam istanbul'a gidiyorum." dedim."talihine küs" dedi nakıp sabah dokuzda bizim kapı vuruldu. açtım. bir adam. "nakıp ali seni istiyor." gittim hemen. nakıp ali kapıdaydı. "gel, otur" dedi. salonda bir koltuğa oturttu beni. görmek istediğim filmi on iki yaşındaki o çocuk için, sadece benim için ali'nin ilk sinemasında, ahşap asri sinema'da yangın çıkmıştı bir gün. hemen söndürülmüştü. kimseye bir şey olmamıştı. ama bu olay uzun süre konuşuldu, belleklerden sonra nakıp ali yeni bir sinema yaptırdı. günün birinde önemsiz bir elektrik kontağı oldu. ben de ninemle oradaydım. hepimiz kapılara saldırdık. nakıp ali sahneye fırladı hemen. başladı bağırmaya. "bire yo'orum, dayım dayım yangın m'olur?" dedi. "sizin için sinema yaptırdık işte. yanar mı bu?! altı beton, üstü beton!" sonra yangında nasıl davranılması gerektiği konusunda aydınlatıcı bir konuşma yaptı"bire yo'orum, dayım dayım yangın m'olur? bi alov gördünüz kimi hemen gaçmıya gahıysız. acık beklen ba'alım. gırmızı lombey orıya goyan niye gomuş? o yandı'ı na'al gaçarsı'ız. hemin a'am, siz kaçmey da bilmeysi'iz. biri öte'eni yitiy. öte'e de öte'eni yitiy. ta'aların cemleri gırfıcerf oldu. her daf'ada bi etek bellur parası veriyk. angeslek mi yapıysız yo'orum? bi şey yok dedikçe ambelbeter gaçışıysı'ız. h'albundahı gırmızı lomba yandı'ı na'al gapının yanındahılar usulladak gapıları açmalı. urgundahı çıkmadan arhadahı kimsey' yitmemeli. sıreynan dof dof çıkmalı."meali "a birader, her zaman yangın mı olur? bir alev gördüğünüz gibi hemen kaçmaya kalkıyorsunuz. azıcık bekleyin bakalım. kırmızı lambayı oraya koyan niye koymuş? o yandığı vakit kaçarsınız. hem ağam, siz kaçmayı da bilmiyorsunuz. biri ötekini itiyor. öteki de ötekini itiyor. pencerelerin camları hurdahaş oldu. her defa bir etek cam parası veriyoruz. halbuki kırmızı lamba yandığı vakit kapının yanındakiler yavaşça kapıları açmalı. önündeki çıkmadan arkadaki kimseyi itmemeli. sırayla bölük bölük çıkmalı." ali bir ara bir hac filmi getirtti. cami hocalarını toplayıp ziyafet çekti, sonra da özel olarak filmi oynattı onlara. ertesi gün, artık nereden kaynaklandıysa, bir rivayet yayıldı kente "bu filmi yedi kere gören tam hacı, üç kere gören yarım hacı sayılır." film kapalı gişe girdi gösterime. haftalarca oynadı. arada bir yaşlı kadınlar geliyordu nakıp ali'nin yanına "evladım, ben iki kere gördüm. üçüncüsüne param kalmadı. sevabına… bari yarım hacı olayım.""gir bacım" diyordu nakıp ali. "istersen dört kere daha gel. para mara istemez."dinine bağlı bir adamdı; ama yobaz değildi. saza gider, rakısını içer, eğlenmeyi bilirdi. çıkarcı değildi. din sömürücüsü hiç değildi. hınzırlığına yapmıştı bu işi. dua June 10, 2016, 239 pm emerson sıkıcı insanlar dua eder; dahiler ise umursamaz a. heinlein uzun ve kötülükler yaparak geçirilen bir yaşamın ardından edilen beş dakikalık bir şükran duası sizi cennete götürmek için yeterlidir. aynı uzunlukta, dürüstlükle ve iyilikler yapılarak geçirilen bir yaşamın ardından, bir sinir patlamasıyla tanrı'ya lanet eder ve hemen ardından kalp krizi geçirerek ölürseniz, sonsuza dek lanetlenmiş olursunuz. sistem böyle mi işliyor?hipokrat duaların, nazarlıkların ve büyünün işe yaradığı tek yer, hastanın inancının huxley hayvanların, büyü ve dinin saçma ve genellikle korkutucu olan aptallıklarına kapıldıklarını asla göremezsiniz. köpekler gökleri de aynı şeyi yapmaya ikna ederek yağmur yağdırmayı umup işemeyi bir ritüel haline getirmezler. eşekler bulutsuz gökyüzüne doğru anırarak dua etmezler. ya da et bulamayan kediler, kedi ruhlarına hayırseverlik dualarında bulunmazlar. sadece insanlar böyle gereksiz aptalca davranışlar sergiler. zeki, fakat yine de yeterince zeki olmadıkları için ödemeleri gereken bedeldir g. ingersoll yardım eden eller, dua eden dudaklardan çok daha kaminer tanrı'nın var olduğuna ve onların dualarına kulak verdiğine inanan insanlar, ağaçlarla konuşan ya da amerika yerlilerinin ruhlarına kanallık ettiklerini iddia eden insanlarla alay etme haklarından feragat kenyatta misyonerler buraya geldiklerinde, afrikalıların elinde toprak, misyonerlerin elinde ise incil vardı. bize gözlerimizi kapatarak nasıl dua edeceğimizi öğrettiler. gözümüzü açtığımızda, toprağın onların elinde, incil'in ise bizim elimizde olduğunu rose lee dua etmek sallanan bir sandalyede oturmak gibidir, size yapacak bir şey verir; fakat sizi hiçbir yere philips çocukluğumda, her gece yeni bir bisiklet için dua ederdim. sonra tanrı'nın, tüm bilgeliğiyle, böyle çalışmadığını fark ettim. bu yüzden bir bisiklet çalıp ondan beni affetmesini saçlı vaizler her gece dışarı çıkıyorsize neyin yanlış neyin doğru olduğunu söylüyorfakat onlardan yiyecek bir şey istediğinizdesizi çok tatlı bir sesle yanıtlıyorlar"yiyeceksin, güle gülegökyüzünün üzerindeki o muhteşem yerdeçalış ve dua et, samanlıkta yaşaöldüğün zaman, seni bekliyor gökyüzünde bir pasta"joe hillthomas szasz eğer tanrı'yla konuşursanız bu, dua etmektir; eğer tanrı sizinle konuşursa şizofrensiniz demektir. eğer ölüler sizinle konuşuyorlarsa bir tinselcisiniz; eğer siz ölülerle konuşuyorsanız yine bir k. washburn dua, boş bir kuyunun pompası gibidir; çok fazla ses çıkarmasına rağmen, suyun akmasını insanın putu tahtadan, taştan, metalden ya da mutlak fikirlerden yaratması hiçbir fark yaratmaz; insanın kurban verdiği, dua ettiği, şükrettiği, kendisini izleyen, kişileştirilmiş bir varlık olduğu sürece, bu putperestliktir. türkiye'de hukukçu olmak June 12, 2016, 209 pm uğur mumcuhukukçu, bozuk düzenin çarklarına yine bu düzenin kurallarıyla karşı çıkan adamdır çağımızda. emekten ve emekçiden yana bir hukukçunun çabasıdır çağdaş hukuka kişilik veren. eskimiş kuralların yosun tutmuş kavramlarını emekçi sınıf için kullanabilen adamın hukukçuluğudur önemli olan. doğadaki ve düzendeki eşitsizliği giderebilmenin olanaklarını da vermektedir hukuk bir için, hukukçu olmanın bir sorumluluğu vardır türkiye'de de. "bir toplumda bir kişi haksızlığa uğruyorsa, bu haksızlık bütün topluma karşı yapılmıştır." diyen adamdır hukukçu. bir ozan, "halkın ekmeğidir adalet." diyor. [brecht] halka bu ekmeği en taze biçimde ve eşitçe verenlerdir olağanüstü dönemde, ezilmek istenen adamların yanında yer alabilen; baskıya, sömürüye, işkenceye karşı çıkabilen hukukçulardır mesleklerine onur döneminde, vicdanlarının emirlerini dinleyerek, başbakanların, bakanların emirlerini ellerinin tersiyle itebilenlerdir gerçek yalnız hukuk fakültesinde olmuyor. sınavın büyüğü, bilgi, yetenek ve kişilik isteyeni hukuk fakültelerinin dışında hukuk profesörleri vardır ki birer orta çağ celladı gibi, darağaçlarına yağlı ipler hazırlamışlardır. onlar, yirminci yüzyılın inanç sınavlarında, her gün yeniden sınıfta sınav ki, sorularını tarih sorar, notunu halk verir. üç anekdot June 14, 2016, 229 pm ülkü tamerbaba gündüz kılıç, çocukluğumun, ilk gençliğimin unutulmaz futbolcusuydu. daha sonra antrenörlüğünde de aynı başarıyı gösterdi. şimdilerde "teknik direktör" deniyor; herhalde küçümsendiğinden, "antrenör" sözü pek küfürlerinden yakınırdı baba gündüz. bir arkadaşının küçük oğluyla maç dinliyormuş radyoda. seyircilerin ünlü "terane"si "gündüz amca, seyirciler ne diyorlar?" diye gündüz, "hakemin yönetimini beğenmiyorlar, yavrum." demiş. "onu ilme davet ediyorlar. 'ilme hakem!' diye bağırıyorlar." birinde, yine maç kuyruğunda beklerken, yanı başımdaki köftecinin sızlanmalarını duydum. adam, bir yandan köfte tezgahının başında müşterilerine "hizmet veriyor", bir yandan yakınıyordu"yahu, bir sandviççi geçmeyecek mi? açlıktan öldüm."dayanamadım. köfteleri gösterdim"yesene kendi köftenden."kulağıma eğilerek fısıldadı"yaramaz, ağabey.." adını vermeyeyim, televizyonda bir spiker maç anlatıyor. biz de seyrediyoruz. bir şut atıldı. aut. ama spiker başladı bağırmaya"gooool!.. gooool!.."ne golü? top auta çıkmadı mı?spiker hala yırtınıyor"goooool!"biz mi yanlış gördük yoksa?"kaleci topu aldı. aut vuruşunu yapmak üzere geriledi. bir an sessizlik. sonra spikerin sesini duyduk yine"evet, sayın seyirciler, sizler gibi biz de yanıldık!"autu aut olarak gören bizleri işin içine niye karıştırmıştı acaba? çerçeve June 15, 2016, 943 am marcel proustçağımızın hastalığı, her alanda, nesneleri, mutlaka gerçekte bulundukları çerçeve içinde göstermek ve bu şekilde, özünü, onları gerçeklikten yalıtmış olan zihinsel edimi yok etmektir. tablolar şimdi, aynı döneme ait mobilyaların, bibloların, örtülerin arasında "sergilenmekte"; dünkü cahil ev sahibesinin şimdi günlerini arşivlerde, kütüphanelerde geçirerek evinde başarıyla oluşturduğu bu yavan dekorun ortasında, bir yandan yemek yerken seyrettiğimiz şaheser, bize bir müzenin salonunda hissedeceğimiz baş döndürücü mutluluğu vermez; bunu hissedebileceğimiz tek yer olan müze salonu, çıplaklığıyla, her tür özellikten yoksun oluşuyla, sanatçının eserini yaratmak için kendini soyutladığı iç mekanları çok daha iyi simgeler. marilyn manson June 15, 2016, 1200 pm murathan mungan marilyn manson'la yaptığı bir röportaj sırasında onun söylediklerinden ve sakin tutumundan şaşkınlığa uğramış olan gazetecinin "röportajlarınızda birçok insandan çok daha aklı başında görünüyorsunuz." demesi üzerine manson şunları söyler "sanıyorum bunun nedeni, pek çok insanın sonuna dek gidiyormuş gibi numara yapmasıdır; oysa sonuna dek gittiğinizde tamamen aklı başında oluyorsunuz. sonuna dek gidiyormuşsunuz gibi yaptığınızdaysa arada kalıp son derece dengesiz ve kaçık görünüyorsunuz. hemen herkes sonuna dek gitmenin kaçıklık olduğunu düşünür; ama gerçek bu değildir. eğer tüm korkularınızı kucaklar, her şeyi göğüslemeyi göze alırsanız gidebileceğiniz yere kadar gider ve kendinizi daha gerçek kılarsınız, kahkahalarınız da size eşlik eder. ülkem June 15, 2016, 200 pm emil cioranherkesten daha fazla sahip olduğum takıntılar hakkında oldukça bilgiliyim. bir fikrin insan üstünde ne kadar etkili olabileceğini, onu ne kadar ileri götürebileceğini, neler yapmaya itebileceğini ve bunun insanı maruz bıraktığı deliliğin tehlikelerini biliyorum. bunun kapsadığı bağnazlık ve putperestlik, bundan kaynaklanan anlayışsızlığın zorunlulukları..aslında bu benim aklıma otuzlu yaşlarımdan önce ülkem için bir tutku geliştirirken gelmişti. bana yıllarca azap çektiren umutsuz bir tutku, saldırgan, çıkmaz bir sokak ülkem! umutsuzca ona sarılmak istiyordum ama bir türlü olmuyordu. gerçek bir yan bulamıyordum, ne geleceğinde ne de geçmişinde. güçlü, müthiş, çılgın olmasını istiyordum. şeytani bir güç gibi, dünyayı titretecek ölüm salgılamasını istiyordum; ama küçücüktü, kaderini çizme yetisinden acizdi. bu süre zarfında, geçmiş dahil her şeyi düzeltmek isteyen bir çeşit hareket başladı. bir noktaya kadar tüm samimiyetimle inandım; ancak bu hareket ülkemizin bir hayalden öte olmayacağı gerçeğinin izlerini taşıyordu. acımasız bir hareketti. tarih öncesinin ve kehanetin, duanın ve silahın mistisizminin, mağdur olmuş ve mağduriyet arayan mercilerin bir karışımıydı. çünkü gerçekleşemeyecek bir geleceğin tasarımına kendisini adayarak affedilemez bir hata yapmıştı. tüm liderler devrilmişti, cesetleri sokaklardaydı. ülkede hiç kimsenin sahip olmadığı bir kadere sahiptiler. oysa anavatanlarını çılgınlıklarıyla geri kazanmaya çalıştılar; çünkü eli kanlı ülkenin gençleri olarak boşluğa sürüklendik bu, bizim için nimetti. avrupa'nın bir köşesinde yer alan tüm dünya tarafından küçümsenen ve ihmal edilen bizler "tarih yazmak" ve böyle tanınmak istedik. sihirli bir kelime gibi dilimizden düşmüyordu "tarih yazmak."o zamanlar ülkem hakkında bir kitap yazıyordum. muhtemelen daha önce kimse ülkesine böyle bir şiddetle saldırmamıştır. kaçık bir adamın söylenişleriydi. bir suikastçının ilahisi gibi ya da yurtsuz bir vatanseverin uluması gibi bir şeydi. merhametsizliğe susamıştım. bunlar iyi günlerimizdi talihsiz bir tutkunun itibarına inanmıştım. zorluğu seviyordum. gerçek şu ki bu zaman zarfında ahmaklığımın, o etkin ahmaklığımın aç gözlü istekleri vardı. yok etmeye ihtiyaç duyuyordum ve günlerimi yok oluş anını tasarlayarak geçiriyordum. bir şeylerin var olduğu ve benim yok etme isteğimden bağımsız olarak var olabileceği fikri beni öfke krizlerine sokuyor, geceler boyu ürpertiyordu. işte bu, insandaki zalimliğin hayvandaki zalimliği önemli bir biçimde aştığını anladığım andı. bu, her şeydir; bir hayvanın zalimliği bir anlıkken ve sadece oradaki objeye yönelikken bizimkisi öyle bir büyüklüğe ulaşıyor ki uygulanacak kimse bulunmadığında kendine bana olan buydu nefretimin merkezi haline geldim. ülkemden, tüm insanoğlundan ve evrenden nefret ettim. tüm bu şeyler geride kendime karşı saldırgan bir tutum bıraktı. bu da umutsuzluğumun sebebi haline bir nevi dipnot! avuntu June 15, 2016, 1000 pm alice munrozamanın asla iyileştiremeyeceği bir keder yokturbir kayıp, bir ihanet yoktur yarası sağalmayacaköyleyse avunsun ruhunayırsa bile mezar sevenle sevileni paylaştıkları hayattangördün mü yağmur dinmiş ve o güzelim güneş ışıldıyorçiçekler nasıl da güzelleşti, nasıl da güzel bir gün bugünüstünde fazla düşünme ne sevginin ne de görevlerinuzun zamandır unuttuğun dostlaryaşamla ölümün her şeyi sonuçlandırdığı yerdebekliyor olabilirler senikimse uzun süre yas tutmayacak ardındandua etmeyecek, özlemeyecek de seniyerin hep boş kalacak orada olmadığın zaman cennet June 16, 2016, 1200 am civan aucassin *cennet mi dediniz? ne işim var cennette? umrumda bile değil orası. hem bakın cennete ne biçim adamlar gidiyor, anlatayım size ihtiyar rahipler, bir de eli ayağı sakat kimseler; hani bütün gün, bütün gece evlerin ve eski kilise bodrumlarının önünde dururlar, eski cübbeler, lime lime giysiler içindedirler; hani çıplaktırlar, ayaklarında ayakkabı hak getire, kıçları açıkta, hani açlıktan, susuzluktan, soğuktan, sefaletten kıkırdarlar ya, işte onlar. onlar gidiyor cennete, ben gidip de ne yapayım? cehenneme gitmek isterim ben. çünkü güzel papazların, yarışmalarda, parlak savaşlarda ölmüş yakışıklı şövalyelerin, aslan yürekli çavuşların, soylu kişilerin yeridir cehennem; onlarla olmak isterim ben de. sonra, cehennemde kocalarından ayrı iki üç dostu olan yosma hanımlar da var; altınmış, gümüşmüş, kürkmüş, hepsi orada; çalgıcılar, hokkabazlar ve bu dünyada krallık sürmüş herkes orada. ben de onlarla beraber olmak isterim.* 12-13. yüzyıla ait "aucassin et nicolette" adlı anonim öykünün kahramanlarından biri. grup psikolojisi June 16, 2016, 200 am gustave le bongündelik eylemlerimizin büyük çoğunluğu, gözlemimizden kaçan gizli güdülerin bir grubun en çarpıcı özelliği şudur grubu oluşturan bireyler kimlikleri, yaşam tarzları, meslekleri, kişilikleri ya da zekaları ne kadar benzer veya farklı olursa olsun, bir gruba dönüştürülmüş olmaları gerçeği, onları, her birisinin tek başınayken hissedeceğinden, düşüneceğinden, hareket edeceğinden oldukça farklı bir tarzda düşünmelerini, hissetmelerini ve hareket etmelerini sağlayan bir tür ortak ruhun etkisi altına sokar. bir grup oluşturan bireylerin durumu dışında ortaya çıkmayan ya da eyleme dönüşmeyen bazı düşünceler ve duygular örgütlü bir grubun parçası olmakla birey, uygarlık merdiveninde birkaç basamak aşağı iner. tekilken kültürlü bir birey olabilir; güruhun içindeyken ise bir barbardır, yani içgüdüyle hareket eden bir yaratıktır. ilkel varlıkların kendiliğindenliğine, şiddete yatkınlığına, acımasızlığına, ayrıca coşkusuna ve kahramanlığına sahip olur. evlilik June 16, 2016, 400 am thomas bernhardevlilik birlikteliği, evliliğin sonuna kadar haksız işkence demektir. iki insanın durumlarının, dayanılmayacak kadar, kaya tabakaları gibi iç içe geçmesi. siyahın aniden artık siyah olmayışı, çocuğun artık bir mutluluk olmayışı. bir çamur birikintisine dönüşür çok geçmeden evlilik, iki partnerin de hiçbir şey söylemeden içine baktıkları. ve her şey anlaşmalı bir yeraltı suyu akıntısıdır. neden? gündüz düşleri ansızın doğru çıkar; tahminler acı gerçeğe dönüşür. rüyada yenilen darbeler, birdenbire başın arkasında acı verirler. bellek yolculuklara ilişkindir, hiç de yalnızlık olmayan yalnızlığa geri dönüşlere. büyük şehrin ortasında birdenbire bir rüzgar eser, çoktan tarihe karıştığına inanılan. ama ağaçlar silkelenemez artık, aşırı olgunlaşmış meyveler silkelenerek yere düşürülemez. hayır. bir köpek baldır kemiğine saldırır ve insanda bir burukluk yaratır. orada bir duvarcı, bir iskelenin üstünde oturur, orada demiryolundan biri durur ve saate bakar; şimdiden yorulduğu için, şurada, yukarıda biri çatıda bir pencere camıyla yürür. eşya taşıma halatlı vasıfsız işçilerin kutulardan ve masalardan iyi anladığını düşünür insan ve kendisi başka hiçbir insanın olmadığı kadar mutsuzdur. ve dünya, sevgilisinin peşinden koşan kötü bir anne gibi acımasızca yalnız bıraktığı kendi tiyatro oyunundan millerce uzaktadır. golgi aygıtı June 16, 2016, 600 am richard dawkinsüniversite öğrencisi olduğum yıllarda, oxford üniversitesi zooloji bölümü'nün ünlü ve deneyimli üyelerinden birisinin hikayesine tanık olmuştum. bu şahıs senelerce golgi aygıtının olmadığına tutkuyla inanmış ve bunu öğrencilerine aktarmıştı. ona göre bu bir yapay doku, bir yanılsamaydı. o yıllarda zooloji bölümündeki herkesin keyifle katıldığı bir etkinlik vardı. her pazartesi, öğleden sonra ziyarete gelen konferansçıların araştırma konuşmaları dinlenirdi. yine bir pazartesi günüydü ve bu sefer konuşma yapacak kişi amerikalı bir hücre biyoloğuydu ve konferansın konusu golgi aygıtının gerçekliğini bütünüyle ortaya koyan bir kanıt üzerineydi. konferans bittiğinde yaşlı adam hızla konuşma kürsüsüne yaklaştı ve amerikalının elini sıkarak ona -tutkuyla- şöyle dedi "sevgili dostum, sana çok teşekkür ederim. bu geçen elli senede bir hayli yanılmışım." coşkuyla alkışladık. tutucular asla bunu yapamazlar. pratikte bütün bilimadamları da öyle. ancak yine de bunu bir ideal olarak görüp sözde bağlılık gösterirler; politikacılar ise bu tarz bir itirafı genellikle döneklik olarak görürler. sizinle paylaştığım bu anımı hatırladığımda hala duygulanırım ve boğazım düğümlenir. sanrı June 16, 2016, 800 am michel de montaigneplaton, pluton'un bahçesini cehennemi, gövdelerimizin çürüyüp toprak olduktan sonra göreceğimiz işkence ve rahatlıkları sayıp dökerken ve bunları hayattaki duygularımıza benzetirken ve muhammet, müslümanlara, halılar döşeli, altınlar, zümrütlerle süslü, en güzel kadınlarla, şaraplarla, acayip yemeklerle dolu bir cennet vaat ederken içlerinden gülüyorlardı ikisi de ve ağzımıza bir parça bal sürüp bizi dünyadaki isteklerimize uygun hayal ve ümitlere düşürmek için mahsus bizim insani ve maddi tarafımıza hitap ediyorlardı. nitekim birçoğumuz bu gaflete düşerek mahşer gününden sonra tıpkı dünyadaki çeşitten zevkler ve rahatlıklarla dolu bir dünya hayatı süreceğimizi sanıp dururuz. savaş June 16, 2016, 1000 am stefan zweigkendimizi kandırmayalım. bugün herhangi uzak bir ülkedeki egzotik bir savaş, sözgelimi polinezya adalarında ya da afrika'nın herhangi bir köşesindeki bir savaş için bile gönüllü aransa, binlerce, yüz binlerce kişi niçin olduğunu bilmeden, yalnızca kendinden ya da hoşnut olmadığı yaşam koşullarından kaçmak için oralara koşar. ben savaşa karşı inançlı bir direniş olasılığını sıfır olarak görüyorum. bireyin bir organizasyona karşı gelmesi, kendini bırakıp onunla sürüklenip gitmesinden çok daha fazla cesaret gerektirir. bireysel cesaret diyebileceğimiz bu nitelik, zamanımızın gelişmiş organizasyonları ve mekanizasyonu karşısında tamamen ölüp neredeyse her yerde sadece kitlesel cesaret olgusuna, yani topluluk içinde, emir komuta zincirine bağlı bir cesarete rastladım; bu kavramı mercek altına alacak olursak çok ilginç bileşkeleri olduğunu görürüz fazlasıyla kibir, kendini beğenme, fazlasıyla kayıtsızlık ve hatta sıkıntı; ama her şeyden fazla da korku, geride kalmaktan, alay edilip aşağılanmaktan, yalnız hareket etmek zorunda kalmaktan ve en önemlisi de diğerlerinin kitlesel coşkusuyla ters düşmekten korkma.. cephede en cesur olanların çoğunu daha sonra sivil yaşamda şahsen tanıyınca çok kuşku uyandıracak kahramanlar olduğunu gördüm. kendimi de bunların dışında duygusundan dolayı kahraman olmaktansa kişisel sorumluluk nedeniyle asker kaçağı olmak çok daha iyi aslında. şükrü yarbay June 16, 2016, 1200 pm ülkü tamer"sınıf arkadaşımız"* şükrü yarbay, 27 mayıs'tan sonra emekliye ayrılmıştı. 28 nisan olayları sırasında istanbul'da görevli olduğunu söylüyor, şimdi sınıfta sıraları paylaştığı bizlere o güç dönemde nasıl yardım ettiğini polislerden yakınıyordu"sırtımda yarbay üniformasıyla odaya girince bir de baktım ki polisler almışlar bir öğrenciyi ortalarına, hababam vuruyorlar! ama nasıl bir dayak! ben olsam oracıkta ölmüş gitmiştim. cop, tekme, tokat, yumruk.. dayanamadım."acaba ne yaptı diye yüzüne bakıyoruz."dayanamadım.. çıkıp gittim."* istanbul üni. iktisat fak. gazetecilik enstitüsü, 1961. selim ışık June 16, 2016, 200 pm oğuz ataysaat dörde doğru uyandım. sabah yaşadığım öldürücü saatleri düşündüm. bu duruma nasıl geldim? neden bana yaşamayı öğretmediler? neden bana, bizden bu kadar, gerisini sen bulup çıkaracaksın dedikleri zaman isyan etmedim? hayata atılmak gibi bir çılgınlığı nasıl yaptım? insanların dünyasına atılmayı nasıl göze aldım? ben insan değildim ki. yaşamadığım bir hayatın içine nasıl atıldım? beni nasıl gürültüye getirip de bu soğuk bakışlı mimar gibi insanların karşısına çıkardılar? onlar da bilemezdi görünüşümle insana benziyordum. denemelerden geçmiştim. onları aldatmayı başardım. sonumu kendim hazırladım. her an ne yapacağımı söyleyemezlerdi bana. beni aldattılar; gene de suçluyum. insanların en verimli olduğu çağda tükendim. her an'ı, ne yapmam gerektiğini düşünerek geçirdiğim için çabuk yoruldum. bana yaşantısını beğenmedim. kendime uygun bir yaşantı da kötü yetiştirdiler. annem de, babam da bana gerekli eğitimi vermediler. yaşamak için demek istiyorum. bana yaşamayı öğretmediler. daha doğrusu, bana her şeyin öğrenilerek yaşanacağını öğrettiler. yaşanırken öğrenileceğini öğretmediler. ben de kolayca razı oldum bana öğretilen bu yanlışlara. insan, kendi bulurmuş doğru yolu. ben bulamazdım. bana, başkalarına gösterdikleri basmakalıp yolları öğrettiler. başka türlü bir itinayla tutmalıydılar beni. daha fazla değil, farklı. normal bir insan olmaya zorladılar, bana boş yere vakit kaybettirdiler. olmayınca da anormal dediler. ben de kendimi anlamadım bütün hayatım boyunca normal bir adam olmaya çalıştım. onlara biraz olsun benzeyebildiğim ölçüde kendimi mutlu sayıyordum. kendimi onlardan ayırmayı beceremedim. oysa onlar gibi hissetmiyordum. duyduğum bu yabancılığı onlardan geri kalmak diye nitelendirdim ve nefes nefese onlara yetişmeye çalıştım. bu bakımdan yakınmaya hakkım yok. onlar gibiydim. kehanet June 16, 2016, 1000 pm wilhelm reichkutsal sözcüklerin tohumunu ektim yeryüzünepalmiye ağacı göçtükten vekayalar ufalanıp kum olduktan çok sonraanlı şanlı krallarkuru yapraklar gibi dökülüptoz olduktan, ortadan kalktıktan çok sonrabinlerce nuh gemisiher tufanda şu sözlerimi taşıyacakekilen tohumlarürün verecek More Pages to Explore .....

kitaplarımı asla okumam ilgilendirmiyorlar beni